Değerli meslektaşlarım,
Pandemi döneminde rehber kamuoyunun dikkatini çeken en
önemli olayları sizinle tartışmak istiyorum. Bildiğiniz gibi tüm sosyal medya
mecralarında rehber kamuoyunun büyük bir çoğunluğunun yaptığı paylaşımlarında
ve tartışmalarında pandemi dönemindeki turizm faaliyetlerinin durması, işsizlik,
“rehberlere tahsis” edilen kredi başvuruları, iş yokluğuna rağmen bahsi
edilmeyen kart ücret iadeleri, oda ve birlik yöneticilerinin böylesi zor
zamanlardaki sessizliği ve nihayet siyasal iktidarın mesleğimizi doğrudan
ilgilendiren Çoklu Baro, Kıdem Tazminatı veya Ayasofya hamleleri gibi konularda
yoğunlaştı.
Bu tartışmalar sürerken Ankara’ya sokulmayan Baro başkanları
ve kimi avukatların güvenlik güçlerince tartaklandığı görüntülerini izledik.
Sorun yeni yasa ile birlikte Avukatlık meslek örgütlerinin mesleki gücünü
azaltacak “çoklu baro” tartışmasıydı. Yani illerde artık birden fazla baro
olacak ve avukatlar diledikleri baroya kaydolabilecekler. 6326 sayılı Rehberlik
meslek yasasının çıktığı dönemde iktidar çevrelerince “..sizin yasanız model
yasa ileride diğer meslek örgütlerine de uygulanacak..” denildiğini
hatırlıyorum. Evet bizim yasamızda birden çok oda ve birden çok birlik meseleleri
düzenlendi. Mesleki örgütlerimizin gücü bölünmesin diye birçok sağduyulu meslektaşımdan
böyle bir durumun; yani birden çok oda veya birliğin kurulmaması gerektiğini
işittim. Yine de bir an düşündüm bugünkü odalarımız ve birliğimiz ve onun
üyeleri de bunu düşünüyor mu diye.. Yine tanık olduğum kimi meslek odası
üyelerinden birçok kez; “.. o kadar sayıda üyenin noter başvurusunun maddi
karşılığı bulunmaz ve kurulum gerçekleşmez..” diye de işittim. Her ilde birden
çok baro kurulması (liberal baro- solcu baro- sağcı baro- İslamcı baro- vegan
baro vs) meslek örgütlerinin dayanışması bağlamında bir kez bile meslek
birliğimizce değerlendirilmedi. Bunu çok yadırgadım. Birden çok baro demek iktidar
yanlı baroların kayırılması anlamını taşır; bizim odalarımız ve birliğimizde de
böyle bir bölünme olmasın diye en azından bu konuda bir değerlendirme yapabilirdi.
Yapmadılar…
Yine sendika başkanlarının saraydaki bir toplantısından
çekilen bir fotoğraf karesi de belleklerdeki yerini aldı. Konu kıdem tazminatı.
Yüzlerce meslektaşımızın maaşlı olarak çalıştığı gerçeği göz ardı edildi ve
odalarımız veya birliğimizden bir kişi bile bir açıklamada bulunmadı. Kendim de
yıllarca maaşlı çalışan ve hakları kısmen gasp edilen bir rehber olarak kıdem
tazminatı düzenlemesinin meslektaşlarımızın aleyhine olacağının ifade
edilmesinin fevkalade gerekli olduğunu düşünüyorum. Seyahat acentelerinden
emekli bile olmuş meslektaşlarımız varken halen çalışan meslektaşlarının en
önemli teminatı konusu nasıl pas geçilir anlaşılır değil. Ne bir ses ne bir nefes…
Günümüzün en can alıcı gündemi ise Ayasofya’nın ibadete
açılması konusu oldu. Ankara Odası hariç (Ayasaofya açıklamasından ötürü tüm
Yönetim Kurulunu ve Başkanımızı kutluyorum) diğer tüm odaların ve birliğin
sessiz kalmalarını ise rehber kamuoyu açısından kabul edemiyorum. Zira bu
dünyamız üzerindeki en müstesna müzelerimizin başında gelen bir yapı hakkında
meslek kuruluşunun bir görüşünün olmaması mümkün müdür? Çok fazla ayrıntıya
girmeden Ayasofya Müzesinin hepimizin hayatında, kazancında, eğitiminde hakkı
var arkadaşlar. Yıllarca yapılan anlatımlar, yazılan yayınlar, kitaplarla
faydasını cebine koy; müzenin ibadete açılması konusunda ise tek kelime etme..
Kendi adıma benim meslek odam veya benim birliğim diye sahiplenmem gereken bir kurumun davranışı bu olamaz. Temsil istiyoruz… Bizi temsil etmenizi istiyoruz bu kadar basit... Hizmete gönüllü olundu bundan kaçılmaz. Müspet veya menfi bir açıklama yapılmamış olmasını içime sindiremiyorum. Ayasofya konusunda yoksan; hiç yoksun demektir…Vebal taşınacak haberiniz olsun…
Siyasal iktidar ile ilişkilerini zedelememe; onlarla farklı
görüşlere sahip olmama adına “sessizlik politikası” tercih edilmiş gibi
görünüyor. Bunu bir politik tercih olarak okuyabiliriz. Ya da yöneticilerimiz korkuyor. Korku son
derece insani bir durumdur. Ancak oda ve birlik yöneticilerinin korkması temsil
ilişkisini zedeler ve mümkün değildir. Zira işleri bizleri; tüm rehberleri temsil
etmektir. Korkarak bizleri nasıl temsil edebilirler? Ben böyle bir temsil
ilişkisini kabul etmiyorum.
Son dönemlerde bir de biz meslek birliğiyiz; bizim
muhatabımız meslek odalarıdır, rehberler değil diye de bir üslup tutturulmuş. Tipik
bir bürokratlaşma ve seçkincilik belirtisi… Asiller biziz sizler vekilsiniz;
lütfen unutmayın ve insanları rehber örgütlerinden nefret ettirmeyin. Meslek
örgütleri çok değerlidir. Onları daha da değerli kılan yöneticileridr...