22 Aralık 2012 Cumartesi

Endüstriyel Futbol=Endüstriyel Turizm veya Fenerbahçem Benim Biricik Sevgilim...

Güzel ülkemizin eşsiz tarihi-doğal-kültürel değerlerinin tıpkı futbolumuzun geçirdiği evrimden geçiyor olduğunun hepimiz farkındayız sanırım. Futbol sporunun sınıfsal aidiyetlerinden sıyrılarak milyar dolarların döndüğü bir sektör haline gelmesi her ülkede hissedildi. Evet; Liverpool liman işçilerinin, Real Madrid İspanya kralının taraftarlarının ve de Beşiktaş artık arabacılarının takımı olmaktan çıkmışlardı. Onlar artık birer dev stadı; yönetim kurulları; CEO’ları olan dev birer şirkettiler artık. Takımların taraftarı olan topluluklar tutku ile sarılıp özdeşleştikleri takımlarının artık kar-zarar hesabı yapılan şirket ve stat idareleri; transfer çalışmaları için komiteleri, genç yeteneklerin genetik hastalıklarını ortaya çıkarma adına tüm akrabaları ile birlikte muayeneler sonucu sözleşme altına alınan özel sağlık tedarikçileri bulunan dev birer “şirkettiler” artık. Yani artık futbol ”arsada değil borsada” oynanır olmuştu. Artık stat önündeki köftecilerin veya stat içindeki “çemen-ekmek” geleneğinin yerini stat içindeki lüks lokantalar almış ve kombine kart sahiplerinin önceliğinin bulunduğu Vip Lounge’lar ve özel locaların devri başlamıştı. Takımlarının insanlarıyla özdeşleşen oyuncuların yerini; magazinsel potansiyeli bulunan manken-oyuncu sevgilileriyle gecelerde boy gösteren ve tamamen “duygusal” davranan her transfer olduğu yeni takımı çocukluğunun bir dönemi destekleyen oyuncu modeli gelişmiştir. Artık tüm Afrika ülkelerinde scout ekipleri bulunan büyük takımlar; çocuk denilecek yaşlardaki oyuncuların bonservislerinden (t)onlarca milyon dolar kazanmanın hesabı içindedirler. Seyirciler de değişimden nasibini alacak; holiganizm-fanatizm-ırkçılık ve şiddet “aklı-selim” sahibi seyircileri statlardan uzaklaştıracaktır. Maçlar ticari metalaştırılarak şifreli kanallara geçecek ve kulüpler “yayıncı” kuruluşlar sayesinde ayakta kalacaktırlar. Maçların sonuçları da artık milyar dolar gelirleri olan “toto-loto-iddia-bet and win” gibi ticari kuruluşların gölgesinde kalmaya başlamıştır. Artık “handikaplı” veya “alt” ya da “üst” sonuçlar vardır veya Vanlı gençlerin Sydney’de oynanan maçlardan “para” kazanması olasıdır. Ülke turizmimizde yukarıda bahsi geçen örnekteki futboldaki dönüşüme paralel olarak değişip-dönüşüp-amatör içeriğinden sıyrılarak tamamen “ticarileşmiştir”. 80 sonlarının şanslı ve seçilmiş sektörü hükümetlerce teşviklerle geliştirilerek; ülkemizin tüm “mahrem” köşeleri tüm dünyanın beğenisine sunulmuştur. Artık ülkemizin tüm kültürel-tarihi birikimlerini tanıtma uğruna yetişmiş kadrolara olan ihtiyaç doğdu; buna bağlı olarak ani gelişen sektörün ihtiyacı eldeki yabancı dil bilen insan kaynakları tarafından karşılanır olmuştur. Bu hızlı ilerlemede çok içten-samimi ve her şeyden önce çok amatör bir ruhla yola çıkıldı. Var olan otelleri-pansiyonları veya lokanta ve dinlenme tesisleri çok içten-kalpten ve memleketin gerçeğine uygun olarak hem fiyatları hem de lezzet ve kaliteleri ile ülkemizin sahici yönünü ortaya koymaktaydı. Ülke bilcümle vasıtaları-araçları-konaklama imkanları-doğal ve tarihi yapısı ve onu memleketin onurunu savunma adına meslek icra eden “turist rehberince” tanıtılmaktaydı. Ülkenin dört bir yanında var olan tarihi-arkeolojik merkezlerinin sınırında bulunan tüm il-ilçe ve köylerde memleketimizin ”konukseverliği”-“cömertliği”-“yardımseverliği”-“masumiyetinin” sergilendiği koca bir “Açıkhava Müzesine” dönüşmüş oluyordu. Bu acemi olmakla birlikte-içten, yeni olmakla birlikte-kalbi çabalar toplumun her kesiminde karşılığını bulmuştur. Turizmimizin ilk dönemlerindeki “genç rehber” jenerasyonu da bu büyülü dönemde masraftan kaçınılmayan, itibar görülen ,iyi paralar kazanılan ve geleceği konusunda da pek tedirginlik yaratmayan bu sektörde içtenlikle(can siperane) çalışarak bugünlerde artık oluşmayan “anı”larını biriktirmiştir. (Not: Dikkat edilirse tüm turizmci dostların “anı” ları hep “endüstriyel” turizminden önce cereyan eder. Günümüzde “anı” dan ziyade “tuhaflıklar” anlatılır oldu.) Turizm hareketlerinin politik ve ekonomik verilere sıkı sıkıya bağlılığı ortaya çıktıkça artık “savruk harcamalardan” ve “aşırı maliyetlerden” yakınan profesyonel yöneticilerin devri başlamıştır. Tüm gider kalemleri ıslah edilirken( kaynak yaratılması adına)memleketimizin damak tadından tutun otelcilik ve işletmecilik düzeyine; temel maaşlardan sosyal haklara; iş güvencesinden çalışma saatlerine uzanan geniş bir yelpazede “maliyetleri” düşürme adına büyük budamalar yapmak suretiyle “hizmet-insan-ülke kalitesine” büyük darbeler vurulmuştur. Turlarda en ucuz hizmete en üst seviyede beklentiler oluşmuştur. Yani en ucuza en iyi otel-yemek-otobüs-rehber-tedarikçiler gibi bir silsile. Evet artık hareket süreleri bilinen tüm tur rotaları, hesabı yapılmış ihtiyaç molaları(ki bu milletten millete değişkenlik gösterebilen bir durumdur..), alış veriş eğilimleri davet edildikleri kanallardan anlaşılan, yarım pansiyon ve her şey dahil konaklayan misafirlerin etnisitelerine bağlı olarak hesap edilmiş günlük “cost” ları dahi bilinen, yolun eğimine göre tur aracının litre bazında/ Euro-Dolar bazında yakıtının hesaplandığı, istatistiklerle sabit tüketim ve sindirim alışkanlıkları incelenmiş Avrupa-Asya pazarları, alınan fahiş vergilerden dolayı birer kimya laboratuvarı haline gelmiş orta ve küçük çaptaki otelcileri, turizm fuarlarında Semazenli- Dansözlü stantlara sahip kocaman bir coğrafya, pazarlanma stratejileri ile doluluk oranlarının yıllar öncesinde hesaplandığı bir sektör olunmuştu. Milyonlarca insanımızın istihdam edildiği sektörün acilen ama gerçekten acilen bir arınmaya ; ortak aklın yolunun bulunmasına şiddetle ihtiyaç var. Burada herkese sorumluluklar düşmektedir. Kendini çözümün dışında görebilmek mümkün değildir. Şiddetle ihtiyacını duyduğumuz temel kavramın “ADALET” olduğunu düşünüyorum.Herkes için,tüm turizm unsurları için,kazanırken-paylaşırken,sıkıntı çekerken,pazarlarken,planlarken,geliştirirken.... Memlekete karşı da sorumluluğumuzdur…Onu hakkettiği ölçüde ve değerinde ve adil olarak pazarlamak, insanına da ona yaraşır şekilde paylaşmak…ADALET.....Bu düşüncemin meslektaşlarım tarafından büyük kabul gördüğünü ve göreceğinden hiç şüphem yok.Çözümün ise TURİZM ENDÜSTRİSİNİN her organının adil bir ortak aklı oluşturmasından geçtiğine inanıyorum..Her düzeyde her düzlemde acil bir ihtiyacımız.. Bence… Bazılarınızın ise “sistemden rahatsız isen sistemden beslenmemelisin” dediğini duyar gibiyim. Evet… “Bozuk düzende sağlam çark olunmaz” demişti Pir Sultan…Ama bir yerden başlanmalı…İlk olarak da kendinden başla derim….Ben de bu yazı,inceleme,karşılaştırma,eleştiri,adını ne koyarsanız koyun bu yazı ile ortak ve adil aklın oluşması adına nacizane bir katkı sunmaya çalıştım. Herkese İyi Yıllar…

Bu Bir Veda Yazısıdır

 Rehber örgütlenmesi süreçlerinde yıllarını geçirmiş bir meslektaşınız olarak mesleki konulardaki son yazımı kaleme almaya karar verdim. ...