27 Temmuz 2011 Çarşamba

Rehber İzlenimlerine Devam (Sportmenlik Dersleri)

Rehberlik tarihimizin bu ilk eylemlilik sürecinin sonunda tabii ki kırgınlıklar, kızgınlıklar ve güvensizlikler oluşmuştur. Şüphesiz bundan sonraki döneme ilişkin alınacak dersler alınmış; yöneticiler birlikte çalıştıkları rehberlerin yaşam koşullarını ayrıntılarıyla inceleme fırsatı bulmuşlardır. Herkesçe istenen (sektör-bürokrasi-müşteri-çalışanlar) ve teknik manada “ iş barışı” denilen kurum tesis edilmiş ve karşılıklı güven ekseninde insanların işyerlerindeki istihdamları daha güçlü hale gelmiştir. İş koşullarının çalışanların talepleri doğrultusunda iyileştirilmesi çalışanları mutlu etmiş ve işverene olan bağını güçlendirmiştir. Çalışanlar, kurumlarına ve yöneticilerine karşı bu sürecin sonunda adaletli tutum içinde olmalarından ve eyleme katılmış olmalarından ötürü herhangi bir yaptırım uygulanmamasından dolayı duydukları şükran duyguları içindedirler.Bu davranış şüphesiz çalışanların verimliliğini de artırmıştır.Yani mücadele sahada kalmış; maçta olan maçta kalmış maçın sonunda sonucun etkisinden ziyade sportmence eller sıkılmış ve rakibe saygı gösterilmiştir. Çok önemli bir konudur şu rakibe saygı…yani en az kendine gösterdiğin saygıyı rakibine gösterebilmek…Çok önemli bir erdem olsa gerek.Evet bir hak mücadelesinde olan tarafların haklarını istedikleri ve korudukları noktada sonucun hep bir tarafın lehine olması doğaldır.Eşyanın tabiatı gereğidir.Mücadele sonunda hak isteyenlerin kötü-bozguncu-hain ilan edilmesini gerektiren bir durum yoktur.Mücadele edilir, evet haklar için mücadele edilir.Buna herkesin alışması gerekir.Karşı mücadele de olmalıdır ,mutlaka olmalıdır ama o da belirli kurallara bağlı kalınarak; “sportmence “ yapılır.Bu mücadeleye herkesin saygısı vardır. Nasıl “gayrinizami” usullerle sportif faaliyet yapılamazsa hak talepleri sonrası dönemlerde de yöneticilerin sportmen olmayan tutumları hiç de kabul edilir değildir.Hakkını arayan kimseye saygı duyulmalıdır.Zira cesur insan-namuslu insan-dürüst insan hakkını arar.Kendini hakkını arayan şirketin-kurumun-acentenin de hakkını arar.Hakkını arayanların haklarında feragat edenlerle ikame edilmesi yine şirketin-kurumun-acentenin haklarından da feragat anlamına gelir. Konumsal gücünü kullanarak insanları köşeye sıkıştırarak olası başka eylemlerin önüne geçmeye çalışan yöneticilerin durumu , yenilgiyi kabul edemeyen sporcuya benziyor.Hani şu sakatlanan rakip oyuncuya yapılacak tııbi müdahaleye topu dışarı atmayarak; hatta gol girişiminde bulunarak engelleyen;spor ruhunu hiç anlamamış olduğunu kanıtlayan tipteki futbolcuya benzer bir durumdur bu.Eyleme destek olmuş insanların hak edişlerine el koyabilen bir yönetici profilinin de sportmenlik adına bu sahada yerleri gerçekten yoktur.Aslında kendi haklarını aramaya gerek duymayan kişilerin yönetici olduğu bir piyasada iş sahiplerinin de oldukça dikkatli olması gerekiyor.Karakterli-İlkeli çalışanlardan kimsenin korkmasına gerek yok aksine öğrenilecek pek çok şey vardır.Günümüzde her şeyi futbol müsabakasına benzetme durumunu sevmememe rağmen görünen durum aynen budur.Umarım sportmen yöneticiler ve “Fair-play” içinde geçen nice sezonlara tanık oluruz…

24 Temmuz 2011 Pazar

Rehber İzlenimlerine Devam

Türkiye tarihinde "iş almama eylemi" yaparak bir "ilk"e imza atan Almanca Rehberleri olarak kendimi çok ayrıcalıklı hissediyorum.Her şeyden önce bundan önceki rehber jenerasyonlarının aklına gelmeyen veya korkmalarına sebep veren veya ihtiyacı olmayan bir "Rehberlik Duruşu"nun sergilenmiş olması;kendi adıma mesleğime olan borcumu yerine getirmiş olmanın huzurunu veriyor.Tüm eylemlilik sürecinde ise yine müthiş izlenimler oluştu...Bunları anlatmak istiyorum.Şu blogun başında tasnife tabii tuttuğum rehber tipolojisinde daha ziyade "Almancı" rehber olarak tarif ettiğimiz; hani şu öz güven eksikliği ön planda olan ve genel görgü-adab ekseninde kendisinden şüphe duyulan rehber meslektaşlarımızın eyleme daha aktif ,daha içten ve çok cesur sahip çıktığı tespitini yapmak isterim.Buna karşılık "normal" zamanlarda daha iyi eğitimli saydığımız ve öz güven sorunundan ziyade fazlası olan ve adab-ı muaşeret kurallarına riayet eden mektepli kıymetli meslektaşlarımızın ise daha çekinik, daha yüzeysel ve son derece "anonim" olarak desteklerini sunduklarını da gözlemlemiş bulunuyorum.Şüphesiz istisnalar mevcuttur ama genel görünüm ne yazık ki böyle oluştu.Bu ayrımın en çok dışa vurulduğu yer ise bugünlerin moda deyimi olan "sosyal medya" platformları oldu.Paylaşımlarında coşkulu ve açık seçik fikirlerini ve eleştirilerini dile getirenler olduğu gibi; daha ziyade sessizlikle süreci izlemeyi tercih edenler de oldu.Paylaşımlarında zorunlu olarak il dışında olanlar olduğu gibi; tesadüfen o dönemde ve aniden il dışına çıkanlar oldu,sürekli olarak odaya gelen meslektaşlar birden daha az ve en nihayetinde hiç gelmez oldular.Paylaşımlarında süreci desteklediğini açıkça ifade edenler de olduğu gibi bazen de(sanırım kazaran) "yazlıktaki verandamda çayımı yudumlarken gördüm ki" naifliğinde(!) paylaşımları okurken gülsem mi ağlasam mı bilemedim.Sahada eylemi kovalayan meslek onurunu ayaklar altından kurtarma adına işsizliği, sektörde çalıştırılmama tehditlerini göze alan ve haklı davayı haksız duruma düşürecek fiziki temasların dayatıldığı süreçte soğukkanlılığı elden bırakmayan yiğit ve gencecik çocukları da gözlemledim.Daha önceleri hiç dikkatimizi çekmeyen, varlığından bihaber olduğumuz;kendi dümenimizin daha önemli saydığımız dönemlerde bizi hiç ilgilendirmeyen ama saygıyı pek çok "üstat"dan daha çok hakeden ve "baba rehberlerin" sürekli haksızlıklarının mağduru olmuş gencecik rehber meslektaşlarım.Bu süreçte insanları tanıma fırsatım oldu,onlarla bir yolda yürüyebilmenin olasılığını ve gerekliliğini tartma sebebim oldu.Artık rehber arkadaşlarımızın çalıştığı işlerin verimli veya akademik yapıda olması ;rehber kimliğinin referansını oluşturmamalıdır.Onun yerini gerektiğinde elini taşın altına koyabilecek meslektaşlarımızın kollanılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.Mesleki dayanışmamızı bir yere getireceksek yine bu cesur ve ilkeli-kararlı insanlarla getireceğiz.İyi rehberlik insanı iyi insan yapmıyor.Bence mesleğine sahip çıkan rehberliğin önemli bir referansı olmalıdır.Onların önlerinin açılmasını sağlamakta bizlere düşüyor.Ne dersiniz?...

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Rehberlerin Örgütlenmesi Sorunsalı 4

Bir önceki blog yazımda rehber kökenli genç ve dinamik yöneticilerin yönetici olduktan sonraki değişiminden söz ederken sıranın , kendilerinde kalacağını hiç düşünmemiştim.Zira söz konusu genç yöneticilerin pek bir basiretli ve özel yetenekli olduğu gerçeği ile yüzyüze kalmış biri olarak konuyu bu yazımda da onlara odaklayacağım.Söz konusu arkadaşlar iyi giyimli,sportif, yüksek hitabetleri ile “modern çağın” birer temsilcisi gibi görünürler.Spor arabaları, aristokrat sporlara olan ilgileri, bakımlı ve güler yüzlü olmaları gibi ortak yönleri çoktur.Manikür-pedikürden tutun da kıl-tüyden lazer yoluyla kurtulma veya düzenli masaj yaptırmalarının hep “presentable” olma adına yaptıklarını biliriz. Steril ve klimalı ortamlardan ve sorumluluğu büyük ve stresli iş yaşamından biraz olsun uzaklaşmak için Uzakdoğu felsefeleriyle uğraşmak veya kendini sufizme adayanlar dahi vardır.Sağlıklı yaşam ve beslenme gibi nerdeyse takıntılı durumları ve düzenli olarak gittikleri spor salonlarında düzenli egzesizlerine rağmen abartılı kutlamalarda birer puro tüttürme gibi garip ve son derece “sağlıksız”ortak haz ve ritüelleri de vardır.
Sözkonusu yöneticiler çalışanlarının hak talepleri ile karşılaştıklarında ise o “salon insanı” hüviyetinden hızla uzaklaşırlar ve bildiğimiz o “sportif” ve “gentleman” edalarından geriye hiçbirşey kalmaz.Hak talebini haksız çıkarmak için yapamayacakları yoktur.İnanın bunu yaşadığım için söylüyorum.Öncelikle hemen bu talebin kökü dışarıda bir çıkar odağı ile ilişkilendirmek işin en kolay yanıdır bu arkadaşlar için. Talep sahiplerinin niteliksizliğinden dem vurmaları veya yurt ve millet sevgisinden şüphe duymaları son derece olağandır.Hak taleplerini geri çevirme adına korku yayma-tehdit etme veya yandaş toplayarak yapılacak hak taleplerini boşa çıkarma konusundaki üstün yetenekleri takdire şayandır.Hak talebinde bulunan kişileri iş piyasasından “silme” tehdidi sanırım artık kanıksanan ortak bir tutumları haline gelmiştir.Yani bu aslında o kadar “modern”, ”eğitimli”, ”düzgün” giyimli ve “fit” görünümlü arkadaşlar hak talepleriyle yüz yüze kaldığında Sicilyalıları andıran yöntemlere kendi iktidarlarını koruma adına korku ve tehditler savurmaktan asla çekinmezler. Çalışanların hakları ve ödevleriyle, onların insan olmalarından doğan temel haklarla donatılmış olduklarından nerdeyse hiç haberleri yoktur. İş yasalarında doğan tazminatların yüzyıllar boyunca iş akdiyle çalışmış bulunan yığınların haklarının teminatı olarak tüm dünyada özellikle 2.Dünya savaşından sonra sosyal devlet anlayışının gelişimiyle tüm çalışanlar için büyük bir kazanım olduğunu bilmeleri bir yana,kutsal çalışma hakkından doğan tazminatı engellemek için psikolojik baskı yöntemlerini dahi kullanırlar.Bu göz torbalarını aldırmış ve botoksla yüzünü gerdirmiş arkadaşların “modernliği” ne yazık ki sadece görüntülerindedir.Davranışları itibariyle köle tüccarı, çiftlik kahyası veya mafya üyesinden pek farkları yoktur.Yine de bu saygıdeğer arkadaşların herhangi bir hak talebiniz yoksa normalden de öte pek kibar ve ağdalı laf üretme konusunda pek bir hünerli olduğunun da altını çizmek isterim.Aslında çok tatlıdırlar….yeter ki haktan bahsetmeyin….

Bu Bir Veda Yazısıdır

 Rehber örgütlenmesi süreçlerinde yıllarını geçirmiş bir meslektaşınız olarak mesleki konulardaki son yazımı kaleme almaya karar verdim. ...