27 Haziran 2020 Cumartesi

Yeni Normal

2020 yılının Mart ayının 12’si idi. Eve kapanmak zorunda kaldık. Kimileri için bu zorunluluk bazı fırsatları doğurdu. (Ülkemizde sık sık kullanılan “Her krizden fırsat yaratma” gibi çok çıkarcı bu metafor ile karıştırmamak lazım) Bu zorunlu evde kalma durumu herkesçe farklı değerlendirildi. Kimileri web üzerinden sohbetler, bilgilendirmeler, eğitimler, konferanslar ve toplantılar yaptı. Kimileri ise yıllardır yapılamayan/ zaman bulunamayan veya ihmal edilen işlerini yaptı. Henüz okunmayan; ama sürekli arzusu hissedilen kitaplar okundu veya uğraşlar; hobiler veya enstrüman pratikleri yapıldı. Medya üzerinden yaratılan muazzam korku hijyen anlayışlarını kökten değiştirdi. Artık eve kimse sokulmuyor, eve getirilen alışveriş poşetleri bile her evde farklı hijyen ve dezenfeksyon tedbirlerine tabii kılındı. Kimi meyveyi bile arap sabunu ile yıkarken kimileri ise sirkeli suda bekletti. En az 6-8 saat bekletilen ve böylece kovitten arınması beklenen eşyalarla dolup taştı balkonlar. Daha önce bu kadar metodik olarak yıkamadığımız ellerimize artık bir başka gözle bakarak ve bize gösterilen şekilde yıkamaya başladık. Yani en az 20 saniye parmak aralarını hem alttan hem üstten ovarak, baş parmakları, avuç içini ve bileği de dahil ederek yıkamaya başladık.

Televizyon ve internette gerek web bağlantısı yapılarak gerekse de stüdyoda ağırlanan kimi “bilim” insanı tarafından binlerce kez tekrarlanan yeni kavramlarla tanıştık. Her birimiz neredeyse birer epidemiyolog olduk. Artık virüs ile bakterinin çok farklı olduğunu öğrendik. Antibiyotiklerin virüslere işlemediğini, kesin tedavi için aşı çalışmaları yapılmaya başlandığını öğrensek de kesin sonucunun en az birkaç yıl süreceğini de üzülerek öğrenmiş olduk.

Dünya nüfusunun çok aşırı arttığını, buna karşılık insanoğluna besin yetiştirmek için ve en önemlisi daha karlı olması için kullandıkları yöntemler insanoğlu için artık ölümcül risk taşıyor.

Doğa ve hayvanlarla barışık olan kimi virüslerin insan bedeninde “zıvanadan” çıkabileceğini öğrendik.  Çin’deki canlı hayvan pazarlarından bile artık haberdarız.

Virüslerin mutasyona uğradığını öğrendik. (İroni burada olsa gerek; evrimi reddedenlerin mutasyona en küçük eleştirisini okumadım duymadım)

Bazı kitlesel hastalıkların aniden sona erebileceğini öğrendik. Tarihsel süreç içerisinde ilkçağlardan başlayarak Orta çağa; kısaca Kara Veba’dan İspanyol Gribine, Domuz Gribinden İnfluenza’ya, Mers’ten Sars’a karşılaştırmalar ve Epidemi, Endemi, Pandemi, Bulaş, Sekresyon, Partikül, Entübasyon, Ventilatör, Damlacık vs vs gibi terimler hayatlarımızın tam orta yerine tabiri caizse “otağ” kurdular ve hiç gitmeyecekmiş gibi yerleştiler.

Bir de sürekli komplo teorilerine maruz bırakıldık. 5G nin ölümcüllüğünden tutun; virüsün ölümcüllüğünün abartıldığını, tüm sürecin Dünya Sağlık Örgütünün tezgahı olduğundan tutun olağan şüpheliler olan Rothschild Ailesi ve İlluminati dedikoduları halen devam ediyor.

Nitril cerrahi eldiven, N95 maske, dezenfektan, sosyal mesafe gibi yeni normalin gerekleriyle tanıştık. Meraklısının önceden de aşina olduğu asırlık kolonya ve arap sabunu altın çağını yaşıyor. İstatiksel bilgiler, karşılaştırılan ülkeler, tablolar, her biri bir can; evlat,ana,baba, kardeş, yar, yeğen, torun vs olan canlar giderek rakamlara dönüşerek acaba ne zaman rakamlar düşer gibi tartışmalar gündelik hayatımızın parçası oldular.

Tabii yukarıda değindiğim zorunlu evde kalma durumu serbest meslek sahiplerini, devlet memurlarını ve esnafı kapsadı. Üretimin tamamen durmaması için ise işçiler ve emekçi yığınlar salgının ölümcül risklerine rağmen çalışmaya devam ettiler. Devlet hemen paketler açıkladı. Başvurusu yapılan ücretliler için Kısa çalışma adı verilen bir yöntemle 1400 TL ücret ve SGK primleri ödemeye başladı. (En azından ona da şükür…) (Bu rakam asgari ücret kazanılması durumunda söz konusu) Esnaflara da seyahat acentelerine de Turist rehberlerine de kamu bankalarından krediler tahsis edildi. Bu arada tahsis etmek kredi vermek anlamını ne yazık ki taşımıyor. Söz konusu paketlerde ise dikkat çeken özellik düşük faizli kredi tahsisi idi. Yani borçlandırılmaktan söz ediyoruz. Kimseye beş kuruş hibe verilmedi. Anayasamızdaki Sosyal devlet İlkesini bırakın normal koşulları; salgın günleri gibi yıkıcı etkileri olacak günlerde bile mumla arıyoruz.

Değerli meslektaşlarım, Covid19 mücadelesinin kontrollü normalleşme adı ile farklı bir evresine girmiş bulunuyoruz. Artık toplumun birçok tabakası “yeni normal” olarak adlandırılan ve dezenfektanlı, maskeli ve sosyal mesafeli olarak gündelik hayatını olağanlaştırmaya çalışıyor. Meslek kuruluşumuz da bakanlığın ve Bilim Kurulunun online eğitimi ile Covid19 Eğitimini kendi sistemi üzerinden üyelerine sunmuş durumda. Eğitimi izleyenler “izledi” tuşuna basarak birlik datasından görülecekler.

An itibariyle rehber meslektaşlar; acenteler batmaz ise (!) iç pazarda Türk tüketicinin tüketim ve seyahat eğilimleri ve istekleri; yurt dışı pazarda ise Türkiye Cumhuriyeti’nin ve tüm kurumlarının memleketimizin güvenli olduğu hususunda yapacağı ve “tüm dünya” kamuoyu ve medyasını hedefleyen kampanya ve ikili çalışmaları ölçüsünde istihdam ve çalışma olanağı bulacaktır. Aksi takdirde kütüphane fonlu webinarlara devam edeceğiz…

An itibariyle de yeni normal halinde turizmin nasıl yapılacağını yaşayarak öğreneceğiz. Rehberlik mesleğinin icrası konusunda ise tüm meslektaşları bekleyen önemli bir sorun var. Bize çok fazla sorumluluk yüklenmiş gibi gözüküyor. Bunun dışında olası bir müşteri kaynaklı enfeksiyon durumundaki iş kaybının ne şekilde ve kim tarafından üstlenileceği muamma; ayrıca sigorta durumu da genel hükümlere bırakılmış ve ne yazık ki belirsiz görünüyor. Unutmayalım Covid 19 un tedavi sonrası kalıcı hasar bırakıp bırakmadığı konusunda farklı görüşler var.

Her şeye rağmen umutsuz da yaşanmıyor…


Bu Bir Veda Yazısıdır

 Rehber örgütlenmesi süreçlerinde yıllarını geçirmiş bir meslektaşınız olarak mesleki konulardaki son yazımı kaleme almaya karar verdim. ...