2020 yılının Mart ayının 12’si idi. Eve kapanmak zorunda kaldık. Kimileri
için bu zorunluluk bazı fırsatları doğurdu. (Ülkemizde sık sık kullanılan “Her
krizden fırsat yaratma” gibi çok çıkarcı bu metafor ile karıştırmamak lazım) Bu
zorunlu evde kalma durumu herkesçe farklı değerlendirildi. Kimileri web
üzerinden sohbetler, bilgilendirmeler, eğitimler, konferanslar ve toplantılar
yaptı. Kimileri ise yıllardır yapılamayan/ zaman bulunamayan veya ihmal edilen işlerini
yaptı. Henüz okunmayan; ama sürekli arzusu hissedilen kitaplar okundu veya
uğraşlar; hobiler veya enstrüman pratikleri yapıldı. Medya üzerinden yaratılan
muazzam korku hijyen anlayışlarını kökten değiştirdi. Artık eve kimse sokulmuyor,
eve getirilen alışveriş poşetleri bile her evde farklı hijyen ve dezenfeksyon
tedbirlerine tabii kılındı. Kimi meyveyi bile arap sabunu ile yıkarken kimileri
ise sirkeli suda bekletti. En az 6-8 saat bekletilen ve böylece kovitten arınması
beklenen eşyalarla dolup taştı balkonlar. Daha önce bu kadar metodik olarak
yıkamadığımız ellerimize artık bir başka gözle bakarak ve bize gösterilen
şekilde yıkamaya başladık. Yani en az 20 saniye parmak aralarını hem alttan hem
üstten ovarak, baş parmakları, avuç içini ve bileği de dahil ederek yıkamaya
başladık.
Televizyon ve internette gerek web bağlantısı yapılarak
gerekse de stüdyoda ağırlanan kimi “bilim” insanı tarafından binlerce kez tekrarlanan
yeni kavramlarla tanıştık. Her birimiz neredeyse birer epidemiyolog olduk.
Artık virüs ile bakterinin çok farklı olduğunu öğrendik. Antibiyotiklerin
virüslere işlemediğini, kesin tedavi için aşı çalışmaları yapılmaya
başlandığını öğrensek de kesin sonucunun en az birkaç yıl süreceğini de üzülerek
öğrenmiş olduk.
Dünya nüfusunun çok aşırı arttığını, buna karşılık
insanoğluna besin yetiştirmek için ve en önemlisi daha karlı olması için kullandıkları
yöntemler insanoğlu için artık ölümcül risk taşıyor.
Doğa ve hayvanlarla barışık olan kimi virüslerin insan
bedeninde “zıvanadan” çıkabileceğini öğrendik. Çin’deki canlı hayvan pazarlarından bile artık
haberdarız.
Virüslerin mutasyona uğradığını öğrendik. (İroni burada olsa
gerek; evrimi reddedenlerin mutasyona en küçük eleştirisini okumadım duymadım)
Bazı kitlesel hastalıkların aniden sona erebileceğini
öğrendik. Tarihsel süreç içerisinde ilkçağlardan başlayarak Orta çağa; kısaca
Kara Veba’dan İspanyol Gribine, Domuz Gribinden İnfluenza’ya, Mers’ten Sars’a
karşılaştırmalar ve Epidemi, Endemi, Pandemi, Bulaş, Sekresyon, Partikül, Entübasyon,
Ventilatör, Damlacık vs vs gibi terimler hayatlarımızın tam orta yerine tabiri
caizse “otağ” kurdular ve hiç gitmeyecekmiş gibi yerleştiler.
Bir de sürekli komplo teorilerine maruz bırakıldık. 5G nin
ölümcüllüğünden tutun; virüsün ölümcüllüğünün abartıldığını, tüm sürecin Dünya
Sağlık Örgütünün tezgahı olduğundan tutun olağan şüpheliler olan Rothschild Ailesi ve İlluminati dedikoduları halen devam ediyor.
Nitril cerrahi eldiven, N95 maske, dezenfektan, sosyal
mesafe gibi yeni normalin gerekleriyle tanıştık. Meraklısının önceden de aşina
olduğu asırlık kolonya ve arap sabunu altın çağını yaşıyor. İstatiksel
bilgiler, karşılaştırılan ülkeler, tablolar, her biri bir can; evlat,ana,baba,
kardeş, yar, yeğen, torun vs olan canlar giderek rakamlara dönüşerek acaba ne
zaman rakamlar düşer gibi tartışmalar gündelik hayatımızın parçası oldular.
Tabii yukarıda değindiğim zorunlu evde kalma durumu serbest
meslek sahiplerini, devlet memurlarını ve esnafı kapsadı. Üretimin tamamen
durmaması için ise işçiler ve emekçi yığınlar salgının ölümcül risklerine
rağmen çalışmaya devam ettiler. Devlet hemen paketler açıkladı. Başvurusu
yapılan ücretliler için Kısa çalışma adı verilen bir yöntemle 1400 TL ücret ve
SGK primleri ödemeye başladı. (En azından ona da şükür…) (Bu rakam asgari ücret
kazanılması durumunda söz konusu) Esnaflara da seyahat acentelerine de Turist
rehberlerine de kamu bankalarından krediler tahsis edildi. Bu arada tahsis
etmek kredi vermek anlamını ne yazık ki taşımıyor. Söz konusu paketlerde ise
dikkat çeken özellik düşük faizli kredi tahsisi idi. Yani borçlandırılmaktan
söz ediyoruz. Kimseye beş kuruş hibe verilmedi. Anayasamızdaki Sosyal devlet
İlkesini bırakın normal koşulları; salgın günleri gibi yıkıcı etkileri olacak
günlerde bile mumla arıyoruz.
Değerli meslektaşlarım, Covid19 mücadelesinin kontrollü
normalleşme adı ile farklı bir evresine girmiş bulunuyoruz. Artık toplumun
birçok tabakası “yeni normal” olarak adlandırılan ve dezenfektanlı, maskeli ve
sosyal mesafeli olarak gündelik hayatını olağanlaştırmaya çalışıyor. Meslek
kuruluşumuz da bakanlığın ve Bilim Kurulunun online eğitimi ile Covid19
Eğitimini kendi sistemi üzerinden üyelerine sunmuş durumda. Eğitimi izleyenler
“izledi” tuşuna basarak birlik datasından görülecekler.
An itibariyle rehber meslektaşlar; acenteler batmaz ise (!)
iç pazarda Türk tüketicinin tüketim ve seyahat eğilimleri ve istekleri; yurt
dışı pazarda ise Türkiye Cumhuriyeti’nin ve tüm kurumlarının memleketimizin
güvenli olduğu hususunda yapacağı ve “tüm dünya” kamuoyu ve medyasını hedefleyen
kampanya ve ikili çalışmaları ölçüsünde istihdam ve çalışma olanağı bulacaktır.
Aksi takdirde kütüphane fonlu webinarlara devam edeceğiz…
An itibariyle de yeni normal halinde turizmin nasıl
yapılacağını yaşayarak öğreneceğiz. Rehberlik mesleğinin icrası konusunda ise
tüm meslektaşları bekleyen önemli bir sorun var. Bize çok fazla sorumluluk
yüklenmiş gibi gözüküyor. Bunun dışında olası bir müşteri kaynaklı enfeksiyon
durumundaki iş kaybının ne şekilde ve kim tarafından üstlenileceği muamma;
ayrıca sigorta durumu da genel hükümlere bırakılmış ve ne yazık ki belirsiz
görünüyor. Unutmayalım Covid 19 un tedavi sonrası kalıcı hasar bırakıp
bırakmadığı konusunda farklı görüşler var.
Her şeye rağmen umutsuz da yaşanmıyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder