23 Mayıs 2016 Pazartesi

Veda

Evet değerli dostlarım...

Kişisel maceramda bir deneyimin daha sonuna gelmiş bulunuyorum...

Hakkımda söylenecek-yazılacaklardan ziyade; ilk ağızdan süreci size aktarma gereği hissediyorum...
Yola çıkarken şeffaf- demokratik ve hesap verebilir bir oda arzusu taşımaktaydım...Mesleğin , sektörün ve bürokrasinin zorluklarını da biliyordum.Hele ki seçimler sonucu oluşmuş olan yk aritmetiğinin zorluğuna rağmen mücadele etmeye karar vermiştim...Görevde bulunduğum zaman zarfında hergün ofise giderken mesleğe hizmet isteği ve heyecanı duyuyor; 08.30- 19.00 mesai yapıyordum. ( görevde bulunduğum süre zarfında huzur hakkı olarak bana yasanın öngördüğünün % 63 ünü aldım...hakkınızı helal edin lütfen..)

Mesleğimizin toplum-kamu-devlet nezdindeki yerini sağlamlaştıracak; meslek ve meslektaşlık bilincinin gelişimini sağlayacak; yüksek profilli eğitim düzeyimize paralel bir yöneticilik anlayışı, meslektaşlık ve meslek yöneticiliği kültürünün oluşumuna hizmet verecektim...

Kendi adıma bu kültürün altını dolduracak davranış, dil ve düzeyi belirli ölçülerde tutturabildiğimi düşünüyorum.
Seçim sonuçlarına saygı gösteren, seçilenlerin kişiliklerine saldırmadan asgari müştereklerde buluşabilen bir anlayışı benimsedimse de yk içinde yaşanan çatışma ortamı beni yıldırdı, sinirlerimi yıprattı... Verimli olamayacağımı anladığım anda ise ( veya makama katkı koyabilecek çalışma ortamının yok olduğunu gördüğümde ise ; orada bulunmamın herkese karşı haksızlık olacağını düşündüğüm için) ayrılmaya karar verdim...

Ülkemizin egemen siyaset dilinin en etkin enstrümanları olan; rakip gördüklerini aşağılamaktan, yıldırmaktan,onları itibarsızlaştırmaktan, nobran ve yukarıdan bakan bir anlayışı hep reddettim.

Uzlaşma kültürünün gereği olarak konuşmaktan yana oldum kavgadan yana değil.Kavganın; hatta fazlasının dayatıldığı noktada ise görevi iade etmenin gereğini düşündüm ve gereğini de yaptım...

Burada altını çizmekte özellikle fayda olduğunu düşündüğüm konu ise yönetim kurulu toplantılarında şahsıma yönelik akıl-almaz çirkinlikteki saldırılara ;-ilke olarak karşı olduklarını bana söyleyen yk üyesi arkadaşların- bu tavırlarını bu çirkinliklerde bulunan arkadaşlara ses çıkarmamaları sayesinde güven ortamının ortadan kalktığı gerçeği ile yüzleşmem oldu

 Kaldı ki bu çirkinliklerin karşısında bana kişisel olarak moral veren Yk üyesi arkadaşlar bu davranışlara karşı olduklarını bana bildirmelerine rağmen; bunu Yk ortamında açıkça söylememelerinin onların da sindirilmiş olduklarına ya da karşı koymaya cesaret edemedikleri gerçeğini ortaya koydu. Yine de yk da herkesin aynı şekilde davrandığını söylemem büyük haksızlık olur. Özelden yaptığım istişarelerde bunu kendilerine de söyledim...


Sorunları saptamak gerekirse yukarıda tanımlamaya çalıştığım bir anlayış var ki;kazanılan mevki ve makamdan kendisine çıkar sağlamaktan yana olan egosuna teslim olmuş ve kendini geliştirmeyi de asla aklına getirmeyecek olan bunlar ne yazık ki kazanılan makama bir şeyler katmanın gerekliliğini "bilmiyor" hatta bunu zayıflık olarak görüyorlar.Çok yazık... Tüm genel kurul kararlarının ve denetim kurulu raporlarının web sayfasında yayınlanmasını şeffaflığın bir gereği olarak yapsam da bu davranışımdan dolayı beni; "ispiyoncu", "jurnalci" olarak yaftalayan bu anlayış sahipleri, 5 ayda önceki dönemden devreden 110 bin tl borcun ödenmesinin (!!) hesabını sormazken otobüs giydirmesi veya maraton tshirtleri için harcanan 2-3 bin tl nin hesabını sorabilecek pervasızlıklara kalkışmışlardır.

Odanın mali konularında tam bir bilgisizlik varken üyelerin paralarının nasıl harcandığını duyurmaktan onur duydum.Üyelerin odanın yıllardır nasıl bir açmaz içinde olduğunun bilinmesinin herkesin en tabii hakkı olduğunu düşünüyorum...

Bunları yazdıktan sonra korkarım arkamdan suçlamalara dahi muhattap olabilirim... Olsun...
Bu yazının devamını getirmek niyetinde hatta söz konusu arkadaşların cevaplarına cevap yetiştirme arzusunda olmayacağım...Yasal olarak süreç işlemiştir.. YK kendi içinden başkanını seçmiştir....Kendisine başarılar dilerim...

Bundan sonra blogumu bir "gezi" blogu yapma kararı aldım... Kimseyle bir hesabım yoktur. Umut verdiğim tüm insanlardan özür dilerim...

Hoşçakalın....


Not: Şahsıma yapılan saldırıların tanıkları denetim kurulundan sevgili Yücel Gökdağ ve  TUREB seçimlerine gidişteki delege arkadaşlarımdır... Çalışanlarımıza genel sekreterimiz Bilal Bilaloğlu başta olmak üzere teşekkür ederim...Tüm bu süreçlerin en başından beri yanımda olan ve seçim sürecinde hakkında söylentiler çıkarılan, vatan-millet-bayrak düşmanı ilan edilen; beni sürekli motive etmeye çalışan arkadaşlarıma ve ayrıca seçimlerden sonra tanıyıp dost olabildiğimi düşündüğüm herkesten ilgilerinden ötürü teşekkür ederim...Bu arada parasal sebeplerden ayrıldığım dedikodusunu yayanlar varmış...Gülün..geçin...



27 Mart 2016 Pazar

Sorumlu Turizm - Sorumlu Turist Rehberliği

Değerli meslektaşlarım; sezonun sancılı geçmesini beklediğimiz bugünlerde hükümetin turizm çalışanlarına yönelik olarak yapılması açıklanan destek paketlerini beklerken; terör belasının bitmesini ve ülke güvenlik algısının ve gerçekliğinin uluslararası arenada düzelmesini istiyoruz. Bunları destekleyen kampanyaların sonuçlarını bekleyeceğiz gibi görünüyor. Bu bekleme fiilinin çok uzun sürmemesini hepimiz adına diliyorum. Bekleme süresini değerlendirme biçimimiz ise tamamen bizim tercihimiz olacaktır. Benim naçizane önerim biraz meslek olarak kendimizle ilgili değerlendirme yapmamızdır. Bunu çok gerekli görüyorum. Yani nereden nereye geldik? Neleri doğru, neleri yanlış yaptık? Eleştirel bir yaklaşımla aslında biraz da mesleğimizin toplum ve devlet nezdindeki yerine ilişkin tespit ve görüşlerimizi kendimizi geliştirme adına dile getirerek bol bol konuşmalı, kararlar almalı ve tedbirler geliştirmeliyiz diye düşünüyorum.
 Müsaadenizle mesleğin genel algısıyla başlamak istiyorum. Bildiğiniz üzere mesleğimiz turizm fiilindeki “dinlenme-eğlenme” unsurunun baskın olmasından dolayı  “icrası” hep eğlenceli olan ve “gezme” fiili ile birleştirilerek; büyük emek ve özveri gerektirmediği önyargısının devamlı “ithamı” altında algılanır. Yani aslında yapılan işten çok eğlencedir ve hele ki turistlerle “deniz-plaj-otellerde” hoşça vakit geçirme olarak hafife alınmaktadır. Bu genel algının değiştirilmesi turizmin karakterinin değiştirilmesi mümkün olmayacağına göre birazcık meslektaşlarımızın mesleği mesleğin gerçekleri ölçüsünde anlatması ile bir ölçüde değişebilir.
Yukarıdaki mesleğin işten ziyade eğlence olarak algılanmasına paralel olarak mesleği icra edenlerin bu “kolay” işten “kolayca” da para kazandıkları algısı elbette mesleğimizin üzerine çökmüş olumsuz bir gölge olarak kaldı. Dürüst olmak gerekirse mesleğimizin “kolay
para” kazanmaya uygun kısmı genel algıdan çok meslektaşlarımız tarafından yıllar içinde hoyratça kullanıldı. Öyle hoyratça ki “turist rehberi” kavramını arama motorunda aradığımızda bile “kolay para” –“ yan gelirler” vs gibi konular mesleğin profesyonel kısmını örtmeye hep yeterli olacak şekilde ifade edilmektedir. Bu kanı o kadar yaygındır ki günümüzde mesleki haklarımızın talebine karşılık olarak bu “yan” gelirler belirleyici olmaya devam etmektedir. Peki bu durum sürdürülebilir midir? ( Sanırım bu başka bir yazı konusu olacak çapta bir tartışmadır.)
Peki; mesleği icra eden rehberler olarak devlet nezdindeki algımız yukarıda bahsi geçen ön yargıları barındırıyor mu diye soracak olursanız; bu konunun da istenilen-özlenen düzeyde olmadığını maalesef söylemek durumundayım. Burada biraz da turizm yatırımcılarının ve seyahat acentelerinin etkilerinin olduğunu söylemek mümkün. Her ne kadar müşteri memnuniyeti ve turistik mal ve hizmet pazarlamasında rehberlerin etkin rolü ve başarısının farkında olan yatırımcı ve acentecimiz olsa da; azınlıkta olduklarını üzülerek söylemek durumundayım.
Mesleki saygınlığımızın toplum ve devlet nezdinde meslek gerçeklerine uygun ve kabul edilebilir düzeye gelmesi, ancak ve ancak rehberlerin bireysel veya örgütsel davranışları ve fiilleriyle mümkün olacaktır. Burada herkese ödevler yüklenmiştir. Öncelikle rehber meslektaşların toplumun önemsediği, gerekli gördüğü ve sahipleneceği davranışlar içinde olmaları gerekir. Bu da mesleğin toplum ve turizm sorumluluğu bilinciyle ifa edilmesi vasıtasıyla mümkün olacaktır. Bu sorumluluğu uzaklarda aramak yersizdir. Nitekim 1999 yılında ülkemizin de kabul ettiği Dünya Turizm Örgütünün turizmin Küresel Etik ilkeleri belgesindeki “Sürdürülebilir Turizm” ilkesinin alt başlığı olarak ifade edilen “sorumlu turizm”  ilkesinin benimsenmesi; bu davranışları tüm meslektaşlarımızca içselleştirilir ve davranış haline gelirse kısa sürede yol almak mümkün olur. Rehber örgütlerinin ise sosyal sorumluluk ve kamu yararı amaçlayan projelere tüm güçleriyle asılması yöntemiyle devlet nezdindeki yeri de sağlamlaşır.  
  Sorumlu turizm ilkesinin gereği olarak turist rehberinin bireysel olarak özellikle dikkat etmesi gereken bazı hususları şöyle sıralayabiliriz.
Sorumlu Turist Rehberi, doğal ve yöresel yemekleri tercih ve tavsiye etmelidir.
Sorumlu Turist Rehberi, doğayı korumalı ve turistlerin de korumasına dikkat etmelidir.
Sorumlu Turist Rehberi, turistlerin ihtiyacını yerel ürün ve hizmetlerden karşılanmasına katkıda bulunmalı, yerel ekonomiye destek olmalıdır.
Sorumlu Turist Rehberi, Turistlerin kültürel varlıklara, inançlara, insanlara ve geleneklere saygılı olmasına dikkat etmelidir.
Sorumlu Turist Rehberi, Turistlerin yöre halkının beklenti ve değer yargılarına saygılı olmasına dikkat etmelidir.
Sorumlu turist rehberinin kişisel çıkarı ile turizm sektörünün genel çıkarları arasındaki tercihini; uzun vadede turizmin gelişmesi yönünde kullanmasının gereği sanırım herkesin üzerinde kafa yorması gereken önemli bir noktasını oluşturmaktadır.
Yukarıda sayılan “sorumlu turizm” çerçevesinin acentelerimizce de içselleştirilmesini diler; bu yazının yeni tartışmalara vesile olmasını dilerim…

Not: Biçen abimiz göçtü… Rehberlik mesleğinin “Can Yücel” ini kaybettik… Yolu ışık olsun…


Bu Bir Veda Yazısıdır

 Rehber örgütlenmesi süreçlerinde yıllarını geçirmiş bir meslektaşınız olarak mesleki konulardaki son yazımı kaleme almaya karar verdim. ...