12 Aralık 2011 Pazartesi

Nasıl Okuruz Yunus'u Karacaoğlan'ı

Mesleğimizin doğası üzerine bir inceleme yazısı yazma isteğimi sizinle paylaşmak istiyorum. Mesleğimiz bulunan profesyonel turist rehberliğinin kendine has birkaç özelliği bulunmaktadır .Bu özellikleri irdelemeye başlamadan tarihsel gelişimini de birazcık incelemek gerekir.Mesleğin ilk mensupları genellikle memleketin saygın okullarında yabancı dil öğrenen meslektaşlardı.Kendileri genellikle bürokrasinin veya varlıklı addeceğimiz çevrelerin çocukları olarak belirli bir aile içi ve okul terbiyesi görmüş; bitirdikleri okullar göz önüne alındığında mühendislik başta olmak üzere rehberlik mesleğine uzak ; ancak genel kültür ve entelektüel birikim açısından rehberliğin ülke vitrini olmasından dolayı donanımı en üst seviyede bulunan “saygın ve elit” bir kesimi oluşturmakta idi. Ülkemizin genel kırılma yılları bulunan köyden kente göçle beraber tüm toplumda olduğu gibi rehberlik mesleğinde de bir nitelik değişmesi meydana geldi.80 lerle beraber genel geçer kural haline gelen “kısa yoldan” ve her ne pahasına olursa olsun “köşeyi dönme” anlayışı ile beraber; günümüzün asli meslek içi kurallarının da temeli atılmış oldu.Mesleğini uzun yıllar istikrarlı ve başarılı yapma isteğinin yerini yalnızca “ para kazanma” arzusu aldı ki, bu arzunun tezahürü her “ne pahasına olursa olsun “ , “her ne koşulda olursa olsun” ve nihayet “ en kısa zamanda –en kestirme yoldan” anlayışının zemin bulmasına sebep oldu.Buna paralel olarak sektörün diğer aktörlerinin de aynı başkalaşıma uğramaması düşünülemezdi.Yani tüm toplumun tüm kesimleri aynı yozlaşmadan payını fazlasıyla alacak; şu istikrar ve başarı gibi değerleri temsil eden; namusuyla ,sebatla ve sevgiyle işini gücünü takip eden insanlara toplumda “işi bilmeyen”,”saf”,”aptal” veya “ korkak” sıfatları uygun görülecekti.Bu yıllarda çocuk olan biri olarak bu gelişmeyi fark edip yıllarca adlandıramadığımı itiraf etmeliyim.
Tüm bu gelişmeleri alt alta yazdıktan sonra hızla tüm meslek dallarına hakim olan ve genellikle “ne iş olsa yaparız abi” kısaltması ile meslek erbaplarının bir işi layıkıyla yapma gayreti yerine her işten anlayan (daha doğrusu hiçbirinde yetkin olmayan) yığınla meslek dalıyla ve erbabıyla karşılaşma durumuna tanık olduk. Aslında bu “ne iş olsa” sözü çok önemli bir şifreyi oluşturuyor. Bu şifreyi bendeniz şöyle okuma yolunu tercih ediyorum; hasbelkader bir iş dalında bir meslekte bulunan kişiler işlerine azami ölçüde özen ve saygı göstermelidirler.Mesleki birikimlerini geliştirme, işlerinde yetkin ve başarılı olmalarını kendilerine amaç edinmelidirler.Mesleklerini sürdürmeleri “ne pahasına “ değil zaman ve emek harcayarak “vazgeçilmez bir meslektaş “ olarak konumlanarak yapılmalıdır. Mesleğinin saygınlığı için uğraşmalı ;genç meslektaşların yetişmesi için yardımcı olmalıdır.Her işi değil “bir işi” severek, hakkını vererek icra etmelidir.İşini sevmeyerek yapanların başkaca işlere yönelmesi gerekmektedir.( Yoksa Y.Üzüm meslektaşımın hatırlattığı “Stockholm Sendromu” na benzer yani rehin alınanın rehin alana aşkı gibi garip bir durum çıkıyor ortaya.) Sevmediğimiz bir işi yapma zorunluluğu ne yazık ki mesleğin kendisine zarar vermektedir. Bu durum ne yazık ki bu denli somut hiç çıkmamıştı ortaya.
Mesleğimizin en belirgin özelliği ülkenin tarihi ve kültürel mirasını tanıtma misyonudur.Bunu yaparken de ülkemizin tüm tarihi ve kültürel değerlerine layık bir hizmet ifa etmeli, onlara saygımızı ifade ederken tembellik etmeden; öğrenerek,araştırarak, okuyarak ve de tüm ortak değerlerimizi ezberlemeden içselleştirerek ve de rol yapmadan inanarak yapmak durumundayız.Hititlerden Friglere,Likyalılardan Galatlara,Artuklulardan Seçukluya,Osmanlıdan Kemal Atatürk’e uzanan geniş yelpazeyi temsil etmede; yasal olarak memlekete gelen turistlerin önüne çıkan kişilerin “her ne pahasına “ olursa olsun konusunda tüm tarihi ve kültürel değerlerimize ,yani bizi biz yapan tüm değerler karşısında sevgi beslemeden yalnızca ama yalnızca parayı ve gücü ön planda tutmaları inanılmaz bir durumdur.Bunun vebalini taşımak da kolay değildir.Sonra nasıl okuruz dizelerini Yunus’un,Karacaoğlan’ın,Nazım’ın,Necip Fazıl’ın,Fazıl Hüsnü’nün…Unutmayın o kadar kolay değil bu işler…

Bu Bir Veda Yazısıdır

 Rehber örgütlenmesi süreçlerinde yıllarını geçirmiş bir meslektaşınız olarak mesleki konulardaki son yazımı kaleme almaya karar verdim. ...