21 Aralık 2014 Pazar

Kompradorlar Arasında Nefes Almak veya Umudu Yeşertmek


Nefes mi alamıyoruz?...
Devletin makul şüphesinden mi çekiniyoruz?...
Hakkımız mı gaspediliyor?...
Sıkıntılarımızı özgürce dile getiremiyor muyuz?...
Basın sıkıntılarımızı görmüyor mu?...
Basın hükümetin borazanlığını mı yapıyor?...
Havuz medyası tarihin en büyük paraları karşılığında suskun mu?...
Sermaye çevreleri bizi hakkımızdan ziyade karın tokluğuna mı mahkum ediyor?...
Sokağa çıksak Cop-Tazyikli Su-Toma-Biber Gazı- Tutuklanma tehditi mi var?...
Hakkımızı mahkemelerde mi aramalıyız?...
Güven duyduğumuz mahkeme kaldı mı?...
Devletin şefkati mi kalmamıştı?...
"Cumhur" kimsesizlerin kimsesi değil miydi?


* * * * * * * * * * * * * *
Çocuklarımızın geleceği için endişeli miyiz ?...
Gelecek günümüzden aydınlık görünmüyor mu?...
Okullarımızdaki eğitim seviyesi iyi durumda mı?...
Temel Okuma-Anlama ve Temel Matematikte Dünyada 45. sırada mıyız?...
Yabancı Dil eğitimimiz skandal boyutta kötü mü?...
Osmanlıcaya ihtiyacımız var mı?...
Mezar taşlarını mı okumalıyız?...
Ecdadımız Osmanlıca okur-yazarmıymış?...
Tüm liseler İmam-Hatip mi olmalıymış?...
Laiklik devletin din alanında etkisinin olmadığı "hayali" bir sistemin adımıymış?...

* * * * * * * * * * * * * *
Yılgınlığa mı düşmeliyiz?...
Küsmeli miyiz herşeye?...
Cehalete küfür mü etmeliyiz?...
Cebine fazladan 20 TL sokana oy verenlere düşman mı olmalıyız?
Kömür-makarna alanları suçlu mu ilan etmeliyiz?...
Onları bu hale getirenlere ne diyeceğiz?...
Bidon kafalı demek yeterli mi?...
Muhalefet partileri yeterli mi?...
Yoksa işin ucundan mı tutmalıyız?...
Politikayı uğraş edinenlerden hoşlanmıyorsak onların alternatiflerini mi oluşturmalıyız?...
Yoksa...yoksa hiç bir şey yapma niyetinde değil miyiz?
"Birileri yapsın, bana dokunan olmasın" cılardan mıyız?
Birileri yapsın diye verdiğin oyların hakkını kaç kişiden aldın??...
Sorumluluk istemiyor musun?...
Korkuyor musun sorumluluk almaktan?...
Sorumluluk alanlara gıcık mısın yoksa?...
Eeeee..nasıl olacak peki?..
Hem sorumluluk isteme; hem de hesap sorulmasını iste...
Sanırım pek çoğumuzun durumu ülkenin her kurumu karşısında neredeyse aynı...
Kayıtsızlığımız, yılgınlığımız, örgütlenme ve dayanışma eksikliği gibi konular bizleri tüm alanlarda etkiliyor.
İktidar sahiplerine hakkının karşılığını isteme yerine ; ona yaranmayı erdem belletmişler bize. Tüm kurumlara sirayet etmiş...
Ata sözlerimizde "..bal tutan parmağını yalar..", "..köprüyü geçene kadar ayıya dayı..." veya "... el öpmekle ağız eskimez..." denmişse; atalarımızdan beri bu ilkesizlik-omurgasızlık ve güçten yana olma durumumuz baki demektir.
En fazla güçten yana olanların da en fazla ezilenlerden çıkması da tarihte çokça karşımıza çıkar.
* * * * * * * * * * * * * *

Ne yapmalı?..
Ülkeyi mi terk etmeli?...
Uruguay'a mı sığınsak?...
Kaçıp kurtulalım mı?...
Kalanların da canı mı çıksın?...
Ortalığı kompradorlara* mı teslim etmeli?

Sanmıyorum... Tüm bu sancılardan kurtulmanın tek yolu meşru mevzilerimizin hakkını vererek ve sorumluluk alarak ve hesap sorarak olacaktır.Yani yol bilindik...MÜCADELE....
Yani yol bilindik..Aktif mücadele ya da Aktivist duruş sergilemek.Sorumluluk alarak, sorgulayarak, "birileri benim adıma yapsın; ben de faydalanayım" demeyerek, gerekirse bedel ödeyerek, birliğin güç olduğunu kavrayarak, dayanışma içinde olmayı erdemlilik sayarak, memleketine-işine-aşına-çocuklarının geleceğine sahip çıkarak (bizzat). Kaçmadan, kaçış yolları aramadan, başkalarının üzerine yükler yüklemeyerek; adamsendeci ve teslimiyetçi olmadan; her birimiz inandığımız ilkeler ve görüşler adına aktif birer "yurttaş-birey-meslektaş-anne-baba-işçi-köylü-işveren-akademisyen-öğrenci vs" olarak .İster siyasi ,ister akademik ,ister mesleki ya da topyekün tüm konularda aktifleşerek kımıldamak, yol almak,umudu yeşertmek...

Herkese İyi Yıllar....





*Komprador sözcüğü ilk anda yabancı gelse de, aslında hergün bir arada olduğumuz pek çok kişi için kullanabileceğimiz; nefis bir tanımlamadır.Onlar gölgesinden medet umdukları çevrelerin- sermayenin- iş ve nüfuz alanlarının gölgesinden faydalanan asalaklardır. Bu kabil insanlar sermaye nüfuzunu kullanan sermayedarların sözcülüğü görevini de sermaye sahiplerinden daha ateşli olarak yaparlar.

Sözcüğün etimolojisi de oldukça ilginç.Wikipedia verileri "Komprador" sözcüğünü şu şekilde ifade ediyor;


Komprador, (Portekizce:Comprador, "alıcı"ya da "satın alıcı", "tedarikçi") 18. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başları arasında,Doğu (özellikle Çin) ve Güneydoğu Asya'da ticaret yapan Batılılara aracılık eden yerli tüccarlara verilen ad.

Comprador kelimesi, Latince kökenli olan comparare kelimesinden türeyerek Portekizce üzerinden modern Batı dillerine girmiştir. Zamanla "işbirlikçi" anlamını kazanarak Çin'e benzer ülkelerde de benimsenen komprador sözcüğü, ülkenin yabancılarca sömürülmesine katılan kişiler için kullanılmaya başladı.

Marksist teoride emperyalistlerle işbirliği yapan yerli kapitalistler için kullanılır.

14 Kasım 2014 Cuma

Lümpenlik Üzerine veya Rehber Meslektaşların Meslek Hakları Mücadelesindeki Yeri ve Tavrı Üzerine Bir Deneme

Bugünlerde sosyal medya veya mail platformlarında meslektaşlarımızın ve kimi insiyatfilerin tartışmalarının odağında; meslek birliğinin bir tasarrufu var.Konu belli çalışma kartı ücreti.
Yıllardır meslek örgütlerinin gelir ve giderleri konusunda en ufak bir merakı veya önerisi veya alternatifi olmayan; bırakın gelirlerini veya giderlerini meslek örgütüne neden ihtiyacı bulunduğu konusunda dahi fikri olmayan bir yığın rehber meslektaşımızın bu denli hararetli olarak tartışmalara girişmesini açıkçası olumlu bir gelişme olarak görmekteyim.Demek ki artık mesleğimiz meslek olarak sahiplenilmekte; insanlarımız odalarının-birliklerinin paralarının nerelerde kullanıldığını sorgulayacak, projesi olanları destekleyecek ve gelecekte meslek örgütlerini yönetenleri şeffaflaşmak zorunda bırakacaklardı. Meslekğimizin emek yoğun olarak ifa edildiği gerçeğinden yola çıkarak ;turizm sektörünün "entellektüel sermayesi*" niteliğindeki meslek erbabı meslektaşlarımız artık bilinçlendi. Yöneticilerimizin sınıfsal konumlarına uygun olarak mütevazı, gösterişten uzak ve meslek adına yaptıkları tüm gider kalemlerini hakkaniyete uygun olarak harcayacakları günlerin müjdesi veriliyordu sanki..Gösterişli-şaaşalı-abartılı toplantı ve organizasyonlar yerine sosyal sorumluluğu gözeten- toplum yararını gözeten ve mesleki dayanışmaya önem veren organizasyonların günleri gelmekte; meslek örgütlerimizin çalışanları başta olmak üzere tüm turizm emekçilerinin sorunlarını da ihmal etmeyen; zeytinlerimizin, derelerimizin ,kentsel dönüşüm mağduru "kentlerimizin" ve madencilerimizin ve iş güvenliğinin ve tarihi-kültürel- dinsel tüm mekan ve mecraların da sorunlarına kayıtsız kalmayan "yeni" bir dönemin başlayacağı ümidini taşımaktayım.
Rehber camiasının karşı karşıya olduğu tüm sorunların aşılmasında hepimizin "bir" olduğunun bilincine varmış bir topluluk...Heyecan verici geliyor bana...Hizmet verme konusunda yasadan doğan ve başkasınca yapılması yasaklanmış bir hizmeti vermekle "yetkilendirilmiş" bilinçli bir topluluk...Sahte sözleşmeleri kabul etmeyen, düşük ücreti kabul etmeyen, iş güvenliği konusunda en eğitimli olmanın hakkıyla en dik durabilen, örgütlerinin güçlenmesini mesleğinin güçlenmesi olarak algılayan nitelikli bir topluluk...İşvereniyle, otelciyle, mağazacıyla, tesisçiyle, taşımacıyla, bürokrasiyle, toplumla saygın ve örnek ilişkiler kuracak "yeni" bir rehber profili...
Eğitimli ve görgülü olmasından dolayı empati yapabilen; dolaysıyla anlayışlı ve olgun birer "kültür elçisi" -"memleket uzmanı"-"kadim kültürlerin sözcüsü"...
Neyse... Hepimiz gayretimizi ve çabamızı sürdürdükçe yukarıdaki ideallerimizin gerçekleşmemesi için görünen hiç bir engel yok...
Tabii konu çalışma kartının ücreti olunca meslek ve sınıf bilincimiz konusunda biraz tereddütler oluşmadı değil...Birliğin çalışma kartı için 100 TL talep etmesi üzerine bir sürü soru çıktı meydana...
Nerede kullanılacak bu kadar para?
Birlik parayı tahsil edemiyorsa biz neden ödüyoruz?
Bu parayı cebe mi atıyorsunuz? vs.
Sevgili meslektaşlar,
meslek birliğinin görevleri arasında
1) Mesleki kurumlarımızın rehber üyeler ve kamuoyu nezdinde saygınlığını ve güvenilirliğini korumak ve gözetmek,
2) Mesleki kurumlar arası olası çekişmeleri veya anlaşmazlıkları veya ihtilafları mümkün olduğunca yukarıdaki maddede ifade edilen saygınlık-güvenirliklerini zedelemeden çözümüne azami özen göstermek,
3) Kurumlar arasında olası adli-idari veya cezai kovuşturma olasılığında bile bunun ifşaasından kaçınma ve kurumsal meşruiyetlerin bu sayede zedelenmesinin önüne geçme,
4) Mesleki kurumların meşru işleyişlerine; seçimler dahil müdahale etmemek ve rehber üyelerin iradelerine saygı göstermek,
5) Kurumlar arası yazışmaların ifşaasından kaçınmak,
6) Akçeli işlerin tüm şeffaflığı ile düzenli olarak ilanına özen göstermek gibi durumlar vardır.


Ayrıca unutmayınız birliğe aktarılmamış paralar da yine "rehber meslektaşlar" yani sizin tarafınızdan uygun olarak ödenmemiş ve dolaysıyla ödenmesi gereken yere ödenmemiş paralardır.
Bu durumda 2 yıldır cebinizde taşıdığınız ve aktive edilen çalışma kartının da ücretini siz ödediniz ancak yöneticileriniz (yaklaşık üye sayısının % 70) bu paraları ÖDEMEDİLER.
Mesleki haklarımız konusunda duyarlı olmamız son derece olumlu bir durumdur.Ancak istenen 100 TL olduğunda bu bir hezeyan yaratıyorsa düşünmek gerekir...Eşkiyalarca darpedilen meslektaşımızın duruşmasına 30 kişi katılıyorsa burada bir sıkıntı var demektir...
Bu arada birlik üzerine düşen tüm yükümlülükleri eksiksiz yerine getirmiş midir? 
Şüphesiz hayır...Ama tüm rehberanın ulusal ve uluslarası konularının halli 5 kişinin kişisel maddi destekleri ile yürütülüyorsa zaten eksiksiz hizmet beklenemez...Merak etmemek lazım birlik yöneticiliği emekçiden yana yapıldığında "pop star" tadında bir yaşam tarzını hiç çağrıştırmıyor.Aksine promosyon uçak bileti, otobüs terminalleri, otel konaklaması yerine "eş-dost ziyareti" ve konaklaması,lüks balık lokantaları yerine "köşedeki tostçu" ve bilcümle harcanan her kuruşta meslektaş parası harcandığının sorumluluğu ile hareket ediliyor.Hem de en baştan beri...

* Acaba olası daha büyük meblağların rehberlerin cebinden çıkmaması için alınmış bir tedbir olabilir mi acaba çalışma kartı ücretinin birlik kasasında toplanması?
* Sahi 100 TL çok büyük bir meblağ mıdır?
Yanıtlarınız farklı osa da bahsi geçen tutar için dava açmaya yeltenenler veya şikayet dilekçeleri toplayanları meslek örgütlerinin gerçek bir güç olması adına yapılan tasarrufları görmeye davet ediyorum.Aksi takdirde sınıf bilincine haiz olamamış bir kaç kişinin kopardığı fırtına asıl ilgilenmemiz gereken yönetmeliğimizin sürüncemede bırakılarak işlevsiz hale getirilmesi veya TÜRSAB yasa tasarısı gibi mesleki haklarımızı "yok etmeyi" hedefleyen hamlelere karşı durmamıza ve en önemlisi meslek örgütlerimize yönelik güvensizliğe sebep olur ki; onlara en çok ihtiyacımızın olduğu bir dönemde bu yanlışa dur demeliyiz.
Önümüzdeki süreç çetin...
Lümpenlere (**) kulak asmayınız..
Sevgilerimle...







(*) bakınız Şahin Ulukanlıgil'in TUREB Resmi Facebook sayfasındaki muhteşem İncelemesi
(**)Lümpen sözcüğünün Türk Dil Kurumu sözlüğündeki açıklaması aşağıdaki gibidir:
1 .  Toplumsal sınıf bilinci olmayan.
2 . İçinde bulunduğu toplumun kültürüne yabancı olan.


25 Ekim 2014 Cumartesi

Taşeron Rehberlik Hizmeti Hakkında Bir Deneme ya da Ey Etik Geldiysen Üç Kere Tıklat

6326 sayılı Turist rehberliği Meslek yasasına göre turist rehberleri;

1-Ya Serbest Meslek erbabı olarak,
2-Ya da 4857 sayılı İş yasasına tabii olarak çalışırlar.

Bu ilk durumda yani, serbest meslek erbabı rehber yasaca belirtilmiş ve her yıl yeniden değerlendirme oranı gereğince artırılan transfer,günlük tur,paket tur veya yarım günlük tur gibi tanımlarca birbirinden ayrılmış ve turun süresini belirten kriterler ölçüsünde kazanç sağlarlar.

İkinci durumda ise ülkemizdeki tüm iş ve hizmet sözleşmelerinin tabii olduğu iş yasasına göre aylıklı olarak çalışabilirler.
Ikinci durumda aylık olarak ne kadar kazanabileceklerini (azami veya asgari) öngören her hangi bir kriter veya belirlenmiş bedel yoktur.

Yine ikinci durumda rehber kişilerin aylık olarak istihdam edilmeleri durumunda Sgk primleri işveren tarafından ödenir.

Bir rehberin seyahat acentesine bugünün maliyet hesapları göz önüne alındığında aylık olarak çalışırsa maaş+sgk primi olarak yaklaşık maliyeti 1800 TL dolaylarındadır.

Aynı rehberin serbest meslek erbabı olarak ayda 20 gün istihdam edildiği varsayılırsa maliyeti 5620 TL dolaylarındadır.

Seyahat acenteleri rehberlik hizmetini bir "aracı" veya "taşeron" firmadan tedarik eder ise söz konusu firmaya günlük olarak 150 TL dolaylarında bir bedel ödeyecek ve Sgk primi maliyetinden kurtulacaktır.


"Aracı" veya "taşeron" şirket ise günlük olarak alacağı 150 TL ile bünyesinde istihdam edilen ve işçi statüsündeki rehber meslektaşa aylık olarak 1400 TL vermek suretiyle (rehberin ayda 20 gün çalışacağı varsayımıyla) işçisi aracılığıyla 1200 TL kazanç sağlayacaktır.

Tüm bu bahsi geçen maliyet ve masraf dökümü her ne kadar "yasal" görünse de meslek ilkeleri açısından kabul edilemez bir olgu durumunu almıştır.Şöyle ki meslektaşlarımızın çalışma ve emek edimlerinin bu denli etik dışı yollarla sömürülmesine izin verilmemelidir.

Meslek yasası gereği en az üniversite mezunu olması zorunlu , ayrıca en az bir yabancı dili çok iyi düzeyde konuşabilen bir insanın Sgk kodlamasında yer alan "rehberlik" meslek kodunun ancak asgari ücretin biraz üstünde olması, bu nitelikli meslek sahiplerini bu çok düşük gelir bandına mahkum etmemelidir.

Meslektaşlarımız kendilerine sunulan bu aylık ücretleri kabul ederek mesleki genel kazançları doğrudan etkilemektedirler.
"Aracı" veya "taşeron" firmaların günümüz neo kapitalist düzeninin ayrılmaz bir parçası olduğunu unutmadan hareket etmeliyiz.Ancak seyahat acentelerinin alelade bir hizmet yerine kaliteli hizmet üretme gibi bir zorunlulukları olduklarını unutmuş olmaları son derece üzücü.Düşük maliyet peşinde olmaları anlaşılır olsa da "toptan" aldıkları hizmetin son derece kalifiye insanlarca yerine getiriliyor olması da bir o kadar üzücü.

Sorunun çözümü konusunda bir kaç alternatifi sıralamakta fayda var.

İlki iş yasasına bağlı olarak istihdam edilecek rehberlerin bir sendika altında örgütlenmeleridir.Bu sayede toplu iş sözleşmesi yaparak en üst düzeyde haklarını savunabilirler.

İkincisi söz konusu iş ve para kaybına bilerek ve isteyerek sebep veren meslektaşların davranışlarını meslek etik ilkeler çerçevesinde değerlendirerek disiplin soruşturmasına konu edilmeleri (*).

Üçüncü yol buralarda çalışmayı düşünen rehber meslektaşların meslek birliğince tavsiye edilen (kabul edilebilir) bir maaş talep etmeleri.(Bu piyasa fiyatlandırmasını ilk elden etkileyecek ve rehberlik ediminin kıymetini ortaya koyabilecek bir tavır olur.)

Dördüncü yol ise maaşlı-aylıklı olarak çalışmamayı özendirerek meslektaşların serbest meslek erbabı olarak çalışmasının özendirilmesidir.(Bu konuda tüm meslek odaları bu hizmeti ücretsiz olarak vermektedir.)

Beşinci çözüm ise Sgk kodlamasının güncellenerek maaşların artışını sağlamaktır.(**)

Altıncı çözüm ise yönetmelikte yapılacak bir müdahaledir (***) hem aylık maaşlara ilişkin bakanlığın zorlanması hem de sözleşme yaparken acentelerin gerçek kişilerle sözleşme yapmasına yönelik bir zorlama.Dikkatinizi çektiyse her iki durumda da bir zorlama olacak.Yani yasaların zorlanması.Bu iki durumda idari mahkemelere taşınabilir meselelerdir.(kaldı ki bakanlık rehber ücretlerinin kendi yetkilerinde olduğunu ona yönetmelikte müdahale ettirmeyeceğini defalarca belirtmiştir.)


Yedinci ve en ideali tüm meslektaşların kendi değerlerini bilmeleri ve günlük olarak bakanlığın takdir ettiği bedel nispetinde aylık maaş talep etmesidir.( genelde 10-15 günlük yevmiyeden az olmamak kaydıyla) Yani etiğe-ahlaka uygun duruş beklenmektedir.Ne kadar beklenirse...

*      (Yeni yönetmeliğin yayınlanması ile gündemdedir.)
**    (Görüşmeler devam etmektedir.)
***  (Yönetmelik Başbakanlıkta ve tüm incelemelerden geçmiş durumdadır )



19 Eylül 2014 Cuma

Rehberlerin Örgütlülükle İmtihanı

 Meslektaşlarımız adına kafa yormaktan, özel işlerimi, ailemi, arkadaşlarımı ihmal ettiğimi biliyorum.Bilmekle beraber bu işlere de gönüllü olarak girdiğimi de belirtmek isterim. Yani sonuç itibariyle kendim "istedim".Mesleğimizin kendine ait bir yasasının olmasından tüm meslektaşlarım gibi ben de çok mutlu oldum.Yasanın getirdiği en önemli kurumsal yapıda görev alarak kendi bakış açımla "tarihi" bir sürecin tanığı hatta öznesi olmuştum. Tüm olumsuzluklara karşın yapımızı inşa etme sürecinde rol oynayacak, mesleğimizin ilerisine bugünden ışık tutacaktık.
Yasamızın gereği olan denetimler yasadan aylar sonra çıkan yönetmelik ve denetim usulleri ile şekillenecek, mesleki denetimleri "kendimiz" yapacaktık.Yasada ifadesini bulan "tek başına" denetim yapma yetkisi bakanlık genelgesi ile kısa sürede engellendi.Yılmadık, dava açtık genelgeyi yumuşattık.Olmadı yeni bir genelge çıktı.Yasada yer alan yetki yine kayda ve şarta bağlandı. Şikayet ettik, karşımızda hep bürokrasi ve acentelerin uzantıları çıktı.Hep "yapmayın devletle davalık olunmaz" telkini aldık.Bizler ne kadar "hukuk devletinde bağımsız yargı hepimizin güvencesidir" dedikse de hep engelleyici tavırlarla karşılaştık.Bu arada bir de birlik seçimlerinin sonuçlarının hazmını uzun süredir beceremeyen çevreler girdi devreye, birliğimizi etkisizleştirecek, itibarsızlaştıracak tüm girişimlerde bulundular.bakanlığa mı şikayet edilmedik, protokoller mi yapılmadı...Uzun yıllar boyunca birikmiş sorunları elbette hemen çözemezdik, ancak uzun yıllar boyu gelişegelen alışkanlıkları değiştirebileceğimizi düşündük.Yıllarca odalara kayıt yaptırmadan, aidat ödemeden, bakanlıkla işini halledebilen bir kitlenin varlığına da bu süreçte tanık olduk. Odaların var olmasını üye aidatına bağlı olduğunu ancak oda üyeliği zorunlu olunca idrak eden bir kitle.Hayatları boyunca örgütlülüğün gereğini sorgulamamış bir kitle.Bunlar da mikro düzeyde alınan aidatların akıbetini sorgulamaya başladılar.Sevgili dostlar inanın ki oda yöneticileri aldıkları aidatlarla tüm yıl boyunca hizmet üretme adına çok büyük eziyetler çekmektedir.Hatta zorunlu seminer gelirleri ortadan kalkan odaların çoğu fiilen iş yapamaz hale geldiler.Kira, stopaj, personel, denetmen, denetim iaşesi, yakıt ücretleri, genel temsil giderleri, düğüne-cenazeye-dergiye-ilana yapılan masrafları karşılamak için çok büyük özveriler gösteriyorlar.Lütfen bu örgütlü yapılara "yabancı"; onlara düşman gibi davranan kişilere itibar etmeyiniz.(70 yaşını geçmiş Oda başkanının sekreteri olmadığı için telefonlara kendisinin baktığına kendim tanık oldum...insaf...)
Yasamızın sadece 13 maddeden oluştuğunu bir kez daha belirtmek isterim.Lütfen okuyunuz ve neyin yasadan doğup, neyin doğmadığını kendiniz görünüz!!
Çalışma kartlarının yıllık değiştirilmesi, tasarımı (sağ olsun meslektaşlar kartların tasarımcılarca tasarlanması konusunda bizi uyardılar da...özür dileriz biz nalburdan fikir almıştık ), tasarımının anketlerle meslektaşlarla paylaşılması, kartların hangi koşullarda basıldığı,aktivasyonunun nasıl sağlandığı ve pahalı olmaması için ne gibi fedakarlıklar gösterildiğini yazmamın pek anlamı da yok!Biz de biliriz en kral tasarımcıya en kaliteli ve ülkede benzeri olmayan kart basmayı..( Sadece karta baskı ve aktivasyon hariç 100 tl ödemeye ne dersiniz?)
Ardından yasanın yetersizliğinden mızmızlanan bir kesim oluştu.Sanki yasa yokken taban ücretlere kahramanca direnmişler gibi nutuklar atarak, denetimlerden şikayet eden, klavye başında en ateşli eleştiriler sıralayan bu kesimin de iş ciddiye binince ortalardan "kaybolduğu" hemencik anlaşıldı.
Sultanahmet camiinde yaşanan rezalete karşı sanal ortamda düzenlenen imza kampanyasına 10 bin dolayında aktif rehber olduğu göz önüne alındığında neden sadece 675 kişinin imza attığı konusuna hiç girmeyeceğim.Rehber meslektaş önce davasına sahip çıkacak arkadaşım!!! Seçilmiş örgütlerini destekleyecek...Desteklemiyorsa da alternatifler üretecek...Yapıcı eleştiriler getirecek...Kendisi de yeri geldiğinde elini taşın altına sokacak... Kaçak güreşecek klavye şövalyelerine ihtiyacımız yok...Fikirlere her zaman açığız...

An itibariyle yönetmeliğimizin yürütmesinin durdurulduğunu biliyor musunuz? Aylardır bakanlık koridorlarını aşındırdığımızı, yönetmeliğimizi çıkar çevrelerinin baskısıyla bir türlü işleme konulmadığını biliyor musunuz? Kaçak faaliyetlere karşı tüm yurtta yapılan çalışmalara bürokrasi eliyle ve malum çevrelerin baskısıyla frene basıldığını biliyor musunuz? İllerde kültür turizm müdürlüklerinin bin nazla denetimlere iştirak ettiğini, kolluk gücünün alınması için oda yöneticilerinin karakollarda pasta ikramından öğle yemek ısmarlamalarına varan uygulamalarından?
Sanmıyorum... Kart ücreti istenecek...tasarımcıya danışılmalı... Nasıl kart bu böyle? Denetmenler sadece rehberleri denetliyor... Evrak soruyor müşterinin (misafirin) yanında... (Fiyakanız mı bozuluyor ? Fiyakanız kaldı mı ki ?) Dil dışı rehberlik yapmak isteniyor...Taban yevmiye altında çalışılmak isteniyor... Turlara o (sıfır) yevmiye ile çıkılmak isteniyor... Stopajı da yevmiyeyi de cepten ödeyerek tura çıkılmak isteniyor... Ayrıcalık isteniyor...isteniyor..isteniyor..Ama kimse vermekten söz etmiyor...Vermeden almanın kime mahsus olduğunu sanırım bilirsiniz...
Örgütlü olmanın asla gerekli olduğuna inanmayan, gelir elde etmekten başkaca hiç bir amacı olmayan, hanutçulardan şikayet eden hanutçulardan , vergi erdeminden nasibini almamış, saygın bir meslek grubu olmanın gereğini hiç sorgulamayan, kayıt dışında tüm ömrünü geçirme niyetinde olan "meslektaşlardan" inanın sıkılmış durumdayım.
Sonuçta yine de örgütlü toplumun demokratik reflekslere sahip toplum olduğunu idrak etmiş bir birey olarak tüm bu olumsuzlukları bir geçiş döneminin sancıları olarak algıladığımı söylemek isterim.Yaratıcı fikirlerin gerekliliğine inanan, çalışmanın erdemini kutsal olarak algılayan, bağımsız olarak odalara ve bir birliğe sahip olmanın hazzını yaşayan, sıkıntılara karşı tüm olanaklarıyla direnen ve mücadele eden, aidatının dışında kendi değerli zamanından da ayıran, yevmiye altına çalışmayan, tüm diğer sektörlere örnek bir "rehber" ve "insan "olarak camiamızı temsil eden, tüm rehber davasının isimli-isimsiz unsurlarına selam eder hepsinin her zaman yanında olacağımı belirtmek isterim.



29 Ağustos 2014 Cuma

Hanutçu Şiddeti Mi O Da Ne?

Mesleğimizin en zayıf yönü sanırım dayanışma eksikliği olarak değerlendirilebilir. Meslek sorunları, meslek yasası, sözleşme zorunluluğu vs bir çok konuda birbirimizi "kollama", birbirimize "sahip çıkma" veya birbirimizi desteklemek ülküsünden gerçekten de yoksunuz. Tüm sayılan bu konuların yanında bir de son dönemde ayyuka çıkan ve yıllardır çözülememiş olan Sultanahmet camii ve meydanının hanutçuluk ve şiddet sorunu var ki; artık bir şeyler yazmak zorunlu hale geldi. Meslektaşlarımız camii sırasında efendice sıranın gruplarına gelmelerini beklerken yetkisiz-kaçak ve kaba-saba tavırlı kişilerin sıralarını ellerinden almalarına karşı gelirse meydan dayağı yiyor ve çaresizlik içinde yetkililerden çözüm bekliyorlar.Ya da hiç seslerini çıkarmıyorlar ve hayat olağan akışına devam ediyor ve sorun çözülmüş oluyor (o an için).

Kayıtsız kalabilenlerin kabalığı-zorbalığı- kural tanımazlığı kabullenmeleri durumunda kimseciklere bir şeyler olmuyor. Ancak kayıtsız kalanların tavrını beğenmeyen ve müdahale etme gereği duyan meslektaşların da yeterince hanutçu şiddetine maruz kaldıklarına tanık olduk.

Aynı çoklukta da 8-10 grubun rehberinin, gruplarının önünde söz konusu hanutçu-rehber diyaloğuna tanık olurken sus-pus kaldıklarına da tanık olduk. Hiç kimseden kahramanlık yapmasını beklemeyiz.Ancak sözlü dahi olsa orada müdahil olsalar bu tür vakalar ciddi anlamda azalır.Rehber milletinin kendi içindeki "sahipsizliği" veya kendi meslektaşları tarafından dahi sahiplenilmemesi durumu "hanutçu" tayfasını bir kat daha cesaretlendirmektedir.

Sözel olarak da olsa edilecek bir kaç aklı başında söz söylemek için kimsenin 5.Dan Kung-Fu veya Karate eğitimi almış olmasına gerek de yok. Birazcık birbirimize değer vermekle, empati yapmakla ve en önemlisi bir "camianın" mensubu olduğumuzun bilincinin gelişmesi gerekiyor. Gelişsin ki uğradığımız tüm hak kayıplarına , hukuksuzluklara, ödenmeyen yevmiyelere, keyfi acenta uygulamalarına karşı koyabilmenin gücünü bulalım.

Yetkililerin işlerini yapmalarını beklemek de bir çözüm yoludur.Ancak yıllardır çözülememiş ve sürüyle dedikoduya sebep olan ilişkiler yumağı içinde hanutçu-dükkancı-zabıta vs yani kim kimin yanında olduğu çözülebilmiş değil. Yine naif bir duruşla bu tür kabalıklardan yana olmadığımızı söyleyerek "...efendim meslek odaları veya birlik veya bakanlık veya emniyet vs..." gibi bir çok kurumu işaret eden rehber meslektaşların öncelikle meslektaşlık kavramını irdelemeleri gerekiyor.Meslektaşlık sadece aynı mesleği icra eden kişileri ifade etmez; aynı zamanda aynı mesleğin layıkıyla sürdürülebilmesi için düşünce ve eylem birliği içinde olan insan topluluğunun ifade eder. Bu topluluk nitelikli bir topluluktur. İşini-aşını-geleceğini düşünen ve o nispette ortak mesleki haklarını geliştirmek için dayanışma güdüsünü ön plana çıkarabilen bir topluluktur.

Derseniz ki "..bizim kaba-saba insanlarla işimiz olmaz.." o zaman siz de susun... Alsınlar sıranızı...Siz gruplarınız önünde aman ha rencide olmayın..
Bakmayın... Meslektaşlarınızın darp edilmesini, dövülmesini görmeyin....Duymayın.......
Meslektaşlarınıza (kadın/erkek) edilen ağza alınmayacak küfürleri duymayın.... Hatta rotanızı değiştirin... Sultanahmet camii'ni hanutçulara teslim edin...Programlardan çıkarın.... Ne olacak ki?

Sanki birilerinin "...sizler ne işe yararsınız?.." dediğinizi duyar gibiyim.Ben şahsen sırasını almaya çalışan hanutçulara müdahale ederken korkabilirim ama meslektaşımı asla bu orman kaçkınlarına sus-pus şekilde teslim etmem...Müdahale etmeyenlerin de tıpkı saldırıda bulunan "hanutçular" gibi teşhir edilmesinden yanayım hatta... Bu davranışın meslek etik ilkelerine de aykırı olduğunu düşünüyorum...


Birbirimiz rakip değil de meslektaş olarak gördüğümüz gün; sorunlarımızı "öz gücümüzle" çözebileceğimiz gündür.



Hanutçu Şiddeti Mi O Da Ne?

Mesleğimizin en zayıf yönü sanırım dayanışma eksikliği olarak değerlendirilebilir. Meslek sorunları, meslek yasası, sözleşme zorunluluğu vs bir çok konuda birbirimizi "kollama", birbirimize "sahip çıkma" veya birbirimizi desteklemek ülküsünden gerçekten de yoksunuz. Tüm sayılan bu konuların yanında bir de son dönemde ayyuka çıkan ve yıllardır çözülememiş olan Sultanahmet camii ve meydanının hanutçuluk ve şiddet sorunu var ki; artık bir şeyler yazmak zorunlu hale geldi. Meslektaşlarımız camii sırasında efendice sıranın gruplarına gelmelerini beklerken yetkisiz-kaçak ve kaba-saba tavırlı kişilerin sıralarını ellerinden almalarına karşı gelirse meydan dayağı yiyor ve çaresizlik içinde yetkililerden çözüm bekliyorlar.Ya da hiç seslerini çıkarmıyorlar ve hayat olağan akışına devam ediyor ve sorun çözülmüş oluyor (o an için).

Kayıtsız kalabilenlerin kabalığı-zorbalığı- kural tanımazlığı kabullenmeleri durumunda kimseciklere bir şeyler olmuyor. Ancak kayıtsız kalanların tavrını beğenmeyen ve müdahale etme gereği duyan meslektaşların da yeterince hanutçu şiddetine maruz kaldıklarına tanık olduk.

Aynı çoklukta da 8-10 grubun rehberinin, gruplarının önünde söz konusu hanutçu-rehber diyaloğuna tanık olurken sus-pus kaldıklarına da tanık olduk. Hiç kimseden kahramanlık yapmasını beklemeyiz.Ancak sözlü dahi olsa orada müdahil olsalar bu tür vakalar ciddi anlamda azalır.Rehber milletinin kendi içindeki "sahipsizliği" veya kendi meslektaşları tarafından dahi sahiplenilmemesi durumu "hanutçu" tayfasını bir kat daha cesaretlendirmektedir.

Sözel olarak da olsa edilecek bir kaç aklı başında söz söylemek için kimsenin 5.Dan Kung-Fu veya Karate eğitimi almış olmasına gerek de yok. Birazcık birbirimize değer vermekle, empati yapmakla ve en önemlisi bir "camianın" mensubu olduğumuzun bilincinin gelişmesi gerekiyor. Gelişsin ki uğradığımız tüm hak kayıplarına , hukuksuzluklara, ödenmeyen yevmiyelere, keyfi acenta uygulamalarına karşı koyabilmenin gücünü bulalım.

Yetkililerin işlerini yapmalarını beklemek de bir çözüm yoludur.Ancak yıllardır çözülememiş ve sürüyle dedikoduya sebep olan ilişkiler yumağı içinde hanutçu-dükkancı-zabıta vs yani kim kimin yanında olduğu çözülebilmiş değil. Yine naif bir duruşla bu tür kabalıklardan yana olmadığımızı söyleyerek "...efendim meslek odaları veya birlik veya bakanlık veya emniyet vs..." gibi bir çok kurumu işaret eden rehber meslektaşların öncelikle meslektaşlık kavramını irdelemeleri gerekiyor.Meslektaşlık sadece aynı mesleği icra eden kişileri ifade etmez; aynı zamanda aynı mesleğin layıkıyla sürdülebilmesi için düşünce ve eylem birliği içinde olan insan topluluğunun ifade eder. Bu topluluk nitelikli bir topluluktur. İşini-aşını-geleceğini düşünen ve o nispette ortak mesleki haklarını geliştirmek için dayanışma güdüsünü ön plana çıkarabilen bir topluluktur.

Derseniz ki "..bizim kaba-saba insanlarla işimiz olmaz.." o zaman siz de susun... Alsınlar sıranızı...Siz gruplarınız önünde aman ha rencide olmayın..
Bakmayın... Meslektaşlarınızın darp edilmesini, dövülmesini görmeyin....Duymayın.......
Meslektaşlarınıza (kadın/erkek) edilen ağza alınmayacak küfürleri duymayın.... Hatta rotanızı değiştirin... Sultanahmet camii'ni hanutçulara teslim edin...Programlardan çıkarın.... Ne olacak ki?

Sanki birilerinin "...sizler ne işe yarasınız?.." dediğinizi duyar gibiyim.Ben şahsen sırasını almaya çalışan hanutçulara müdahale ederken korkabilirim ama meslektaşımı asla bu orman kaçkınlarına sus-pus şekilde teslim etmem...Müdahale etmeyenlerin de tıpkı saldırıda bulunan "hanutçular" gibi teşhir edilmesinden yanayım hatta... Bu davranışın meslek etik ilkelerine de aykırı olduğunu düşünüyorum...


Birbirimiz rakip değil de meslektaş olarak gördüğümüz gün; sorunlarımızı "özgücümüzle" çözebileceğimiz gündür.



29 Temmuz 2014 Salı

Memleketten Bayram İzlenimleri

Ramazan bayramı geldi...
Oruç tutanlar artık gündelik beslenme ve uyuma düzenine geri döndüler...
Ramazan davulcuları da yaz düğünlerine geri döndüler...
Bayramı fırsat bilen kentliler turizm beldelerine, köylüler köye akraba-eşe dosta gittiler..
Bir aydır mutaasıb yaşam süren büyük bir kitle bayramın ilk günü gündüz vakti ilk biralarını içtiler..
Eski alışkanlıkarla evlerine şekerleme-çikolata alanlar gün içinde kapıya çocukların gelmemesine şaşırmadılar bile...Eski alışkanlıklar işte...
Tatil denince yurtdışına çıkmayı alışkanlık edenler yine Göbeklitepe'yi pas geçtiler...
(Klaus Schmidt vefat etti....Yolu ışık olsun)
Hükümetimiz el birliğiyle Başbakanımızn Cumhurbaşkanı olabilmesi için bayramda da seferber oldu...
Kimi hızlı trenin durmayacağı ilçede törenle trene baktı, kimisi de başbakanımızın bayram namazını kıldığı camide aynı karede görünmek için debelendi...
Bayram boyunca İsrail'in Gazze'ye kara harekatının korkunç resimleri izlendi...
Kimilerine göre Yahudiler toyekun yok edilmeliydi, kimilerine göre de Hamas topyekun yok edilmeliydi, kimilerine göre Siyonizmle Yahudilik aynı şey değildi ve aynı şey sananların topyekun yok edilmesi gerekliydi,kimileri tohumların siyonizmle ilişkisini yahudilere olan nefretle bir tutanların topyekun yok edilmesinin gerekliliğinden söz ederken, kimileri de...bilemedim ama topyekun yok edilmeliydi bişeyler...
Siyonizmle mücadelede marketten para ile alınan Coca Cola'ların boykot adına nasıl sokaklara döküldüğü gösterildi...
Memleketin valisi ise Coca Cola boykotunda Fanta içerek en anlamlı eylemin sahibi oldu...
Gezide gençlerin ölümüne kayıtsız kalanlar Gazze'de yaşanan ölümlere, Hitler'e mevlid okutarak karşılık verdi...
Soma'da ölen canlar için taşeron sistemi kaldırılmadığı gibi tüm sektörlerde taşeronlaşmanın önü açıldı...
Paralel yapının etkisiz hale getirilmesi için yine ev baskınları yapıldı, baskınların özellikle sabaha karşı yapılması geleneği devam etti...
Yine ters kelepçeli eski amirler, müdürler, liyakat nişanı sahipleri, kahramanlar vs. toptan içeri atıldılar...
Emniyet müdürlüklerinin önündeki aile-çoluk-çocuk nöbetleri asker yakınları tarafından polis yakınlarına devredildi...Yine bayram coşkusu çocuk göz yaşlarıyla burkuldu...
Yine havuz medyası kilit bölgelerde polis amirliği yapmış kişilerin aslında nasıl fena vatan haini olduklarına yönelik haberler türetti...
Yine yollar kan gölüne döndü, yine aşırı hız, yine hatalı sollama, yine uykusuz şoförler...
Yine yol boylarında otoyol refüjlerinde mangal keyfi yapanlar, yakartop oynayanlar...
Yine eğitim kalitesini önemsemeyen yetkililer, tüm liseleri imam hatip lisesi yapmaktan hiç çekinmeyen yetkililer, yine gençliği asgari ücret bandında AVM güvenlik memuru yaparak istihdamı artırdığıyla övünen yetkililer, yine sendikasızlaştırma, yine yasaları uygulamanın ve yorumlamanın kendi şahsi meselesi olduğunu sanan ve öyle davranan yetkililer, yine mesleki haklarına kendilerinin sahip çıkması yerine süper güçlerle donanmış kurumların-şahısların-odaların gerekliliğine inanan meslektaşlar,yine hanutçu şiddeti, yine cesaretsizler, yine inançsızlar, yine oportünistler, yine işbirlikçiler, yine yağdanlıklar...
Yine kitlesel akıl tutulmalar...
Deliye her gün bayram ya...
Bayramınız kutlu olsun...



Not: Tüm meslektaşlarımın bayramını kutluyorum... Mesleğimizin korunması adına tüm duyarlı ve aklı başında rehberlerin (bilmiyorlarsa ) odalarına başvurarak temel haklardan bulunan; dilekçe hakkının (dilekçe örneği ile birlikte) , tespit tutanağı şeklinin, tüm ihbar hatlarının numaralarının ve kime ait olduklarının ve resmi tutanak tanzimi gerekmeden hangi hukuksuzluğu nasıl şikayet ederim babındaki tüm detayları talep etmelerini dilerim.Yasamızın elverdiği ölçüde yapılan "resmi tutanak" tanzim edilen denetimlerdeki , personel-iaşe-yakıt vs masraflarının çokluğu ve hak ihlallerinin çok fazla yerde yapılması dolaysıyla her meslektaşın yukarıda sayılan ve "saha denetimi" olarak adlandıracağım yollarla mücadelemize katkı sunabilir.Gelin yeni dönemde tüm enstrümanlarla kaçak ve hukuk dışı uygulamalarıyla beraber mücadele edelim.Yeter ki hukuka uygun olsun.Ancak bu "saha denetim" uygulamalarında şikayetçi olacak rehber dostların şikayetlerini ferdi olarak sürdürecekleri hukuk mücadelesi ile sonuçlandıracaklardır. Odalarımızın ve nihayetinde birliğimizin gücü bu hukuki desteğe yeterlidir.





21 Mayıs 2014 Çarşamba

Turizm Cenneti Türkiye

Turizm Cenneti Türkiyemiz......
Doğası-tarihi-Kültürel değerleri saymakla bitmez....
Kadim Kültürlerin-Değerlerin-İnançların-medeniyetlerin beşiği...
"Meryem ana dünkü çocuk sayılır" Anadolu karşısında...

Ucuz işçilik cenneti memleket...
Karlı yatırımlar cenneti....
Maliyetler çok düşük...
Sendikalaşma oranı düşük...
Saat ücretleri komik...
Asgari ücret 846 TL...
Hizmet sektörü hızla gelişiyor...
Tesislerin kalitesi yüksek...
Araç-gereçlerin...
Teknoloji ileri düzeyde...
İnsan kaynağı-potansiyeli çok fazla...
Devlet desteği can suyu...
Teşvikler-krediler-faizler çok uygun...
Krizler teğet geçer-istikrar bozulmaz...
Yasalar sermayenin ülkeye girişini teşvik eder...
Sermaye karşıtlığı suçtur-darbeciliktir-turizm lobisinin işidir veya "marjinal" eğilimdir...
Çalışanlar patronlarına yakın olmayı "görev" bilirler...
Patrona karşı olanlara palalı-satırlı veya sopalı karşı koyarlar...
Çalışanlar meslektaşlarını satma konusunda hünerlidirler...
Turizm personeli istemediğin kadar çoktur...
Dil bilen-bilmeyen...
Her şey-dahil Otellerde "staj" adı altında küçük yaşta çocuklar çalıştırılır...
Mevsimlik işçi olarak sözleşmeleri kaleme alınır...
Yılları dolmadan kıdeme hak kazanmadan sözleşmeleri feshedilir...
Binlerce Otelden ancak birkaçında sendikal çalışan mevcuttur...
Mesai saatleri-fazla mesai-resmi tatil vs gibi kavramlar turizmde yoktur...
Acentelerin de esnafa-lokantacıya-tesis sahibine ve memlekete gücü yeter...
Birlikte çalışmanın ön koşulu peşin olarak avans almadır...
Onlar da çalışanlarının haklarından keserler...
Memleketi 99 avroya hapsedebilirler...
Maliyetleri çalışanlarından çıkarırlar...
Faaliyet gösterdikleri aylarda maaş verir; göstermedikleri dönemlerde ödemezler...
Reklamlarını yaparken "sosyal sorumluluk projeleri" üretirler...
Hem sömürürler hem "insani" söylemle şov yaparlar; medyaya demeç verirler...
"İnsani söylem" e karşın "insani" talepleri duymazdan gelirler...
Rehberlerden maliyeti satışlarıyla dengelemelerini isterler...
Rehberlere sahte sözleşme dayatırlar...
Dilleri dışında gruplara rehberlik etmelerini isterler...
Sözleşmelerin stopajlarını rehberlere ödetirler...
Yevmiyelerini hanutlarına mahsup ederler...
Yol boyundaki tesisleri haraca bağlarlar..
Tesisçiler ise birbirlerinden iş çalmak için haracı yükseltirler...
Şirketleri zararlarına "ortak" ederler...
Memleketin "sözüm ona" el sanatlarının reklamını yapıp uzakdoğu menşeili emtiyasını pazarlatırlar...
Lokantacıya kadeve dahil 5 tl öderler lokantacı da mutfağında kimya laboratuvarı oluşturarak potasyum ve soyadan gıda deneyleri başlatır...
Taşımacılara yakıt tasarrufu konusunda baskı yaparlar...
Taşımacılar da şoförlere yakıt tasarrufunda bulunmalarını ve yüzde hesabı ile yakılacak yakıtı dayatırlar, onlar da fazla yakarlarsa ceplerinden öderler...
Şoförler de yakıta yağ katarlar ki ceplerinden para çıkmasın...
Turizm şoförleri uykusuz olarak 3 gün araç başında bulunabilirler...
Yattıkları yerler benzin istasyonları- araçların bagaj bölmeleri ile memleketin bilumum park ve bahçeleridir...
Otellerde kaldıklarında ortalıkta fazla görünmemeleri istenir...
Yüksek karlı turizm işletmelerinde asgari ücret bandında kalifiye eleman çalıştırılır...
Otel genel müdürleri işletme müdürü adı altında 1500 TL bandında çalıştırılır...
Kriz anında hemen çalışanlardan tasarrufa gidilir...

Rehberler mi ?
Anti depresan bağımlısı mı olmuşlar ?
Şizofrenik davranışlar mı sergiliyorlar ?
Alkol mü alıyorlar ?
Strese bağlı rahatsızlıklara mı tutuluyorlar ?
Fıtık mı olmuşlar ?
Hanutçuların saldırılarına mı maruz kalıyorlar ?
Aile bağları mı zayıflıyor ?
İş alanları kılavuzlar- kaçaklar- yabancılarca mı zaptediliyor ?
Odaları acentelerle işbirliğine mi gidiyor ?
Dayanışma güdülerini mi kaybetmişler ?
Haklarını savunmayı hiç mi düşünmüyorlar ?
Hakları istiyorlar mı ?
Haklarını "nasılsa verilmez" diye mi istemiyorlar ?
İstemeyi denemişler ( istiyorlar mı ?) mi ?
Bir arada dururlarsa verileceğini bilmiyorlar mı?
Bilmek mi istemiyorlar ?
Neyi veya kimi bekliyorlar ? (Godot'u mu ?)

Aman boş verin tur alın da bakarsınız yan geliriniz olur...
Hak- Hukuk senin neyine... Dua et madende çalışmıyorsun...

Not: Soma'da yaşamını yitiren tüm Emekçilere rahmet dilerim.Emek sömürüsü konusunda biz rehberlerin de en az diğer tüm emekçi kesimler gibi mücadele edip; iş güvenliği ve haklarımız konusunda kararlılıkla mücadele etmemiz gerekiyor. Maden ocakları ne kadar az denetleniyorsa turizm sektörü de tüm bileşenleri ile o kadar az denetleniyor. Salt kendi haklarımızı savunarak cennet ülkemizi ne demokratikleştirebilir ne de yaşam hakkını savunabilir ne de ölümlü iş kazalarını önleyebiliriz. Soma unutulmamalı; ayrıca tüm sektörlerdeki emeği ile geçinen insanlarımız için bir milat olmalıdır...Sorumluların cezasını çekmesi dileğiyle...







12 Mayıs 2014 Pazartesi

Denetmene Saygı Mesleğe Saygıdır

Değerli Meslektaşlarım,


Bildiğinizi varsaydığım konuları geçmek isterdim; ancak denetim mekanizmasının algısı konusunda edindiğim izlenim aslında pek de bilgi sahibi olunmadığı yönünde oldu.Şöyle ki yasamızın yürürlüğe girmesinin akabinde oda yöneticileri yetkileri çevresindeki meslektaşlara bilgilendirme toplantıları ya da yazılı-görsel ilan-afişlerle;gerek mail gruplarında gerekse de sosyal medya aracılığıyla duyurular yaptı ve herkesin bilgilendiği varsayımı üzerinde yasanın doğal gereği olarak denetim faaliyetlerini "bilinçli" meslektaşları da kapsayacak şekilde devam etti;hatta artırarak devam etti.
Denetim süreci tabii ki meşakkatli bir işti, hem denetleyenin hem de denetlenenin sorumlulukları vardı; her şeyden önce yasa-yönetmelik ve uygulama esasları çerçevesinde yürümeliydi her şey. Yani meslektaşlarımızın geçerli çalışma kartının varlığı ve gözle görülür şekilde taşınıp taşınmadığından başlayarak, rehber-acente sözleşmesinde taraflarına ilişkin bilgilerin, sözleşmenin konusunun, tarafların hak ve yükümlülüklerinin, ücret, süre, turist rehberinin ruhsatname ve çalışma kartı numaralarının, tur programı ile tarih ve imzaların bulunması zorunluydu ve bunun incelenmesi gerekiyordu.
İncelemeyi de odalarımızın istihdam ettiği personel veya tamamen gönüllülük çerçevesindeki mesleğe aşık meslektaşlar yapmaktaydı. Kendileri grupları rahatsız etmeden ve turu aksatmadan, meslektaşlara medeni insanlar düzeyinde yaklaşarak sorularını yöneltecek ve denetleme çok kısa bir süre gerektirecekti. Denetlenen meslektaşlarımız yasanın gerektirdiği tüm sorumlulukları çerçevesinde çalışma kartını ve sözleşmesini süratle gösterecek; denetmen arkadaşlara yardımcı olacaktı. Ne de olsa mesleğimizin en büyük tehdidi bulunan "kaçak rehberlik" kurumunu da arkadaşlar denetliyor ve her gün küfrü-tehdidi ve saldırıları mesleğimiz adına göğüslüyorlardı. Kaçak olarak ifa edilen ve yasa ile korunan bir mesleği icra edenlerin polise-zabıtaya veya bakanlık görevlilerine hatta Türsab yetkililerine aldırmadan denetmen arkadaşlara saldırabildiği (odun-sopa- satır-pala-ayakkabı-kaba dayakla hatta sürekli olarak "kafana sıkayım mı?" gibi sorulara muhattap olarak) güzide bir ülkede yaşadığımızın bilincindeki meslektaşlarımız; "empati" kurarak ve şükran içinde işleri kolaylaştırmanın peşinde olmalıydı. (Kim bilir kaç paraya yapılıyordu bu işler? Ya da bu paralara bu kabil tehlikeli işler yapılabilinir miydi?) Turist gruplarının neden denetime tabii olunduğu yönündeki sorularına muhattap olan rehber meslektaş da; bunun"rutin" bir kontrol olduğunu izah ederek grubuna "gururla" hak ettiği çalışma kartını göstererek yetkin ve uzman vs. gibi meziyetleri olduğundan dem vurup bu durumu fırsata çevirebilecekti. Tabii ki Türkiye'mizin bir hukuk devleti olduğunu, hatta rehberlerin örgütlü ve yasa ile düzenlenen bir meslek grubu olduğu ve haklarımızın korunması için denetlemelere ihtiyacımıza da atıfta bulunabilirlerdi.

Evet...böyle olmalıydı... İş arzının artması kaçak rehberliğin önlenmesi ile mümkün olabilirdi.Yetkisiz kişiler ülke imajını da yerle bir ediyordu. Ülke tanıtımını ancak ehil kişiler yapmalıydı. Denetmen kardeşlerimiz mütevazı paralara bu ulvi görevin peşindeydiler. Onların işlerini kolaylamak ise tüm sorumlu meslektaştan beklenirdi. Rehber halden anlardı... Sıkıntıyı bilirdi....Kendi meslek yaşamında tecrübesi gereği; güler yüz ve sabrın gerekliliğini ondan iyi bilen olamazdı...

Ancak durumun tam da böyle cereyan etmediği kısa sürede açığa çıktı. Denetlenmeyi bir yük; bir külfet veya gereksiz bulduğunu söyleyen mi dersiniz, otobüsteki koltuğunda oturup belgelerini otobüsteki yerinden denetmene sallayarak ( meslek adına denetimlere kolluk veya bakanlık veya Türsab yetkilileri de iştirak ediyor.... meslektaşın meslek denetimine saygısı....utanç verici) kontrolünü talep eden mi dersiniz;

denetmen arkadaşlarımızın "ne hakla" veya "hangi yetkiyle" veya "kaçaklara bakın" veya "şuraya-buraya-oraya niye gitmiyorsunuz?" veya "yine mi ben?" veya "ben sizin odanın üyesi değilim (!!!)" diyen mi ararsınız; insanın inanası gelmiyor. Motivasyonu düşen, canı sıkılan ve her şeyden önemlisi senin hakların için uğraşan bu insanlarımızın maruz kaldığı muameleye layık olduklarını ( onlara saygıdeğer birer birey olarak davranan meslektaşlarımızı tenzii ederek) düşünmüyorum. Kaldı ki onların da meslektaşlardan tek istekleri "saygı". Onlara siper olmamanızı, saldırganlara karşı koymanızı veya kaçakların peşinden koşmalarını asla istemiyorlar. (aslında pek de fena olmaz ama..:))

10-11 Tureb Ankara Denetleme Çalıştayı sonrası bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Denetimler aralıksız sürecek; etkisi, caydırıcılığı ve mesleki geri dönüşümleri sabırla yukarılara taşıma adına ülkenin dört bir yanında söz konusu arkadaşlara yine karşılaşacağız. Zor bir işi gerçekleştirenlerin hakkettiği asgari saygıdan mahrum etmeyeceğiz. Ben inanıyorum...Ya siz??


Not:Rehberlere, kaçak rehberlik yapanlara ve acentelere kesilen para cezalarının tutarlarının ve ceza türü ve adetlerinin pek kısa zamanda istatistik olarak açıklandığında; tutarların ve ceza işlemlerinin çokluğu karşısında pek çok meslektaşın denetimlere bakış açısının değişeceğine kalpten inanıyorum...

9 Mart 2014 Pazar

Rehberlerin Kapitalizmle İmtihanı

İçinde bulunduğum rehber camiasının maruz kaldığı haksızlıklar-eşitsizlikler-dayatmalar ve adaletsizlikler hakkında yazılar yazarken ve de meslektaşlarım adına üzülürken; durumumuzun bu denli kötü olabileceğini hiç ama hiiiç düşünmemiştim.Tam olarak da nereden başlamam gerektiğini inanın bilemiyorum zira rehber meslektaşların durumları hiç de hoş değil!!!!! Antalya bölgesinde oluşmuş olan Rehber-Acenta ilişkisi tam bir felaket durumunu almıştır. Şöyle ki artık acenteler rehberlerle sözleşme yapmaktadırlar.Ancak sözleşmede aktedilen ücret ödenmemektedir.Neyse bu durum kabul edilemez olmakla beraber “anlaşılabilir” bir durumdur. Ancak sözleşme bedelini ödemeyen acente aynı zamanda sözleşme gereği ortaya çıkaran stopajı da aynı meslektaşlardan hem de “peşin” olarak kasasına koymaktadır!!!!! Yani yasal olarak baktığımızda rehberin hem ücreti hem de stopajı yatırılmakta ve acente tüm yükümlülüklerini yerine getirmektedir. Benim meslektaşım ise hem haftalık veya günlük ücretini almadığı gibi bir de üstüne acentenin ödemesi gereken stopaj kalemini de üstlenmektedir. Bravo....Kim akıl etmiş ve de kimler icat etmişse gerçekten tebrik etmek lazım.Bir de yıl sonunda stopajların şirketlerin vergi matrahından da düşülecek olması hesaba katılırsa gerçekten büyük bir muhasebe ve finans zaferi elde edilmiştir. (Ayrıca rehberlere aslı astarı olmayan hizmetlerin de faturasının kesildiği; kimi acentenin insanlarla dalga geçercesine ve yasalara rağmen suç niteliğinde fatura işlerine dahi başvurduğuna şahitlik de ettik).Peki; meslektaşlarımız tüm bu akıl almaz düzenin neden bir parçası olmuşlardır acaba diye düşünelim mi? Düşünelim... 1) Meslektaşlarımız aylarca işlerinin olmamasından dolayı halihazırda olan işlere çalışmak zorundadırlar, 2)Meslektaşlarımızın bakmakla mükellef oldukları aileleri ve çocukları; ayrıca tonla borcu harcı-kredi kartı-taksit ödemeleri vardır, 3)Meslektaşlarımız bu işlere çalışmazlar ise yerine başka meslektaşlar çalışacaklardır, 4)Meslektaşlarımız işverenlerle inatlaşırlarsa bir daha zor iş alacaklardır. 5)Meslek yasamızın yürürlüğe girene kadar kendilerine çok farklı misyonlar yüklemiş olan pek çok saygıdeğer meslektaşımız; yasanın uygulanması noktasında acentelerin kendilerine karşı takındıkları bu tavırları görünce kendilerinin de aslında bir turizm emekçisi olduklarını ve tüm diğer emekçilere olduğu gibi haklarının gasba uğrayacaklarının nihayet farkına varmışlardır. Mesleki formasyonlarına verdikleri ulvi manalar ortadan kalkmış, mücadelenin gerekliliği ortaya çıkmıştır.Lisanlar konuşan, kültürlere-tarihe-mimariye aşina meslek grubu tıpkı sıradan bir meslek grubuymuşçasına muameleye tabii tutulunca ve karşısında sermaye sahibi işverenleri onların yasadan doğan haklarını türlü metodla ortadan kaldırmaya başlayınca durduğu gerçek yeri idrak etmeye başlamıştır. Bunların hepsinin toplamında da şu sonuçlar çıkmaktadır. Yıl sonunda bir de maliye-Allah korusun- bir de rehber sözleşmelerinden veye alınan toplam tur adedinden yola çıkarak defter tutulmasını veya vergi mükellefiyeti gibi bir yeni durum ortaya çıkarırsa; yine kazığı sevgili meslektaşım yiyecektir. Kenetlenecek kendimizden başka bir şeyi olmayan ve dayanışma güdüsünü toptan kaybetmiş değerli meslektaşlarımız için bu yaşanan-fiili durum sürdürülebilir DEĞİLDİR!!!!!!!!! Yıllardır “hanutu” ücrete tercih eden anlayışın iflas ettiği gün gibi aşikardır.”Hanut” yalanı ile kandırılan ve asla yaptığı işe ücret verilmesinin bir zorunluluk olduğunu unutan tüm rehber meslektaşların tüm acentelere açıkça bu durumu anlatmaları gerekmektedir. Kendilerinin yerine meslek odalarını ve birliği sürenlerin öncelikle oda ve birliğin kararlarına kayıtsız-şartsız katılım göstermelerinin günü gelmiştir.Hiç kimse “benim adım çıkar” deme lüksüne sahip değildir.Bu durumdan korkan meslektaşların hem yasaya hem de rehber örgütlerine derinden derine ve giderek yükselen bir tonla sitemlerinin sebebi de budur.Artık deniz bitmiştir. Yasalarca güvence altına alınmış bulunan hakların muhafazası ve ilerletilmesi ancak ve ancak o hakkın sahibinin hakkına sahip çıkmasıyla mümkündür.Her kim olursa olsun rehberlik meslek etiğine aykırı çalışan herkes yaptıklarının hesabını verecektir. Artık mücadelenin diğer tüm emekçi kesimler gibi eşitlikçi-mücadeleci ve dayanışmacı bir temelden yapılması gerçeği ile yüzleşmiş bulunuyoruz.Seçkincilik mesleğimize hiç bir şey kazandırmamıştır ve kazandıramayacaktır.... “Lanet olsun kurtarıcı bekleyenlere” Bethold Brecht

4 Ocak 2014 Cumartesi

6326 Ne Getirdi Ne Götürdü

6326 sayılı yasanın meclisten geçerek kanunlaşması, ardından yönetmeliğinin çıkarılması ve de rehber mesleğinin “resmen” meslek haline gelişinin ardından rehber kamuoyunda büyük beklentilerin karşılanamaması çeşitli alanlarda kendisini göstermektedir. Yasanın getirdikleri ile götürdükleri kısmen yüksek sesle kısmen de gizli-saklı kimi çevrelerde tartışılmaya başlandı.Tüm tartışmalarda kısmen bilerek; kısmen de bilmeyerek tüm odalar ve birlik suçlamalara maruz kaldı.Efendim”denetlemelerden hiç sonuç alınmayacaksa neden çıktı bu yasa?” veya “ o kadar aidat mı olur?” ya da “acenteleri denetleyemeyeceksek neyime yarar bu yasa!” veya “ neden hemen şu veya bu konu halledilemiyor”....Çeşitli eleştirilerin sadece bir kaçı diyebilirim. Yasanın çıkmasının ekonomik ve sosyal hayata hemen nüfuz etmesi eş zamanlı olmuyor, ne yazık ki...Hele bir de ülkemizdeki merkezi idare ile ve kurumlarla yapılan yazışmaların aylar sürdüğünü tekrarlamak sanırım anlamsız olacak.Bir de mesleğimizin turizm sektöründe sermaye sahibi olmayan ve dolaysıyla belirleyici olmamasından dolayı; yasanın uygulanırlığını da direkt olarak etkiliyor.Mesleğimiz yasanın çıkarılması sürecinde yasa koyucu tarafından gerçek niteliğine uygun olarak tanımlanmadığından uygulamada yasanın birçok eksikliği ile karşılaşmaktayız.Mesela serbest meslek olarak ele aldığımızda ise faaliyetin arızi olarak; yani sürekli olmayan yılın belirli dönemlerinde yapıldığı varsayımından yola çıkılıyor ki bu da aslında emeklilik sisteminin nasıl ve kim tarafından ödeneceği ve de boşluk dönemlerin akıbeti hakkında hiç bir sonuç çıkarmıyor.Velhasıl kelam yasanın eksikleri mevcut. Tüm bu olumsuzluklara rağmen rehber odalarının ve birliğin mesleğin denetimleri konusunda tek başına yetkili kılınmış olması gibi olağanüstü bir yetki aslında tüm olumsuzklukları bertaraf ediyor!!!!! Eeee...neden kullan(a)mıyoruz bu yetkiyi??? Çünkü değerli meslektaşlarım bu yetki yasadan doğmasına karşın güç odaklarının baskısı ve bakanlığın genelgeleri ile fiilen işletilemez noktaya taşınmıştır.Temmuz 2013 tarihindeki bir bakanlık genelgesi ile odaların hem rehberleri hem de acenteleri denetleme yetkisi kayıtlanarak; açık bir hukuka aykırılık ortaya çıkmıştır.Bu fiili duruma karşı hemen harekete geçilmiş ve müteaddit defalar bakanlıkla görüşülmüş;sonuçta dava açılarak genelge değiştirilmiştir.Hikayenin bundan sonrası ise dava konusu olduğu için; anlatımı da yasal olarak mümkün değildir.Ancak dava ve talebimiz sürmektedir.Yani yasanın (şu beğenilmeyen) gereği tek başına ve hukuki sonuçları mahkeme kararları, soruşturmalarla ve deneyimlerle lehimize ve hukuka uygun olana kadar da hukuk mücadelesi sürecektir. Eveeeeet...Demek ki haklarımız yasal olarak sabit olsa da tüm kurumların gerçeği kabullenmesi yine bir mücadelenin verilmesine bağlıdır. Kimse kimseye hakkını gününde teslim etme isteğinde değil..Ne yazık ki... Devletin diğer organlarının yasanın ve mesleğin muhtevası konusunda bilgilendirilmesi de ayrıca bir konu. Yasama faaliyetinin eklektik olmasından dolayı yasalar arası bir uyumun olduğunu söyleyebilmek mümkün görünmüyor.Bunun sağlanması ancak birliğin tüm devlet kurumlarına hem mesleğin hem de kazanç kalemlerinin izahı ile mümkün oluyor.Takdir edersiniz ki bu faaliyet de uzun soluklu ve sabır gerektiren bir konu. Devletin kendi faaliyetlerinin bir kısmını STK lar aracılığıyla yürütmesinin odalara getirdiği en büyük külfet ise denetim faaliyetlerinin son derece masraflı ve meşakkatli olması.Rehberlerin talebi etkin denetimler ise odalar bunu yerine getirmek zorundadırlar.Bunun için ise oda çalışanlarının yanında bir de denetim personeli; denetimlerin tüm güzergahlarda yapılması için araçlara (otomobil-minibüs);bu insancıkların geliş-gidiş-iaşe-sgk primleri vs. giderlerinin karşılanması gerekiyor.Yasadan önce olmayan bu kalemlerin büyük paralar gerektirdiği ortadadır.Bu paraları odalar ancak rehber üyelerden alacağı çalışma kartı ve yıllık aidat gelirlerinden karşılamaktadır.Bunlar dışında gelirleri olmayan odalara bunun ne denli büyük bir külfet olduğunu yazmaya sanırım gerek yok. Mesleğimizin tüm kurumlarca kabullenilmesi ve saygın bir yere konumlanması için bu sıkıntılara göğüs geren tüm oda yöneticilerine teşekkür etmek gerekirken bir de sanki ayakkabı kutularınca gelirin olduğu imasıyla eleştirilmeleri üzücü.Tabii paraların nasıl kullanıldığı konusundaki üye hassasiyetinin olmasının da gerekli olduğu ayrı bir gerçeklik.(Bu arada kimi odanın ancak 60-70 üyesi ile gerçekten “var olma” savaşı verdiklerini de samimiyetle söyleyebilirim.Hem oda başkanlığı hem sekreterlik yapan mı dersiniz,odaya külfet olmasın diye iş yerlerini oda olarak kullanan mı dersiniz,derme-çatma binalarda meslek odalığı yapanlar mı desiniz.Küçük odaların veya bölgesel odaların mutlaka birlikçe desteklenmesi gerekiyor.Çalışma kartı ücretlerinin artmasının ardındaki gerçeklik budur. ) Yasa ile üyesi olması zorunlu olan kimi meslektaşın bu “mecburi üyelik” noktasında eleştirileri olabilir.Ancak üyesi olduğun kuruluş da yasanın ve yönetmeliğin kendisine verdiği yetkileri; meslek adına kullanır.Bunu üyenin parasıyla yapması kadar doğal bir hakkın kullanmasından dolayı öykünülmesi anlaşılamazdır. Birliğimizin genel kurulunda odaların hem üye sayısı hem de kendi masraflarını kendi takdiriyle çalışma kartlarının fiyatlarını kendilerinin belirlemesi konusundaki;(bence demokratik) kararı ise oda yöneticilerinin popülist yaklaşımları sonucunda şöyle bir sonuç doğurdu,kimi oda 300 TL kimisi ise sadece 10 TL talep ederek uygulamayı işletilemez hale getirdiler.Bu sebepten dolayı yeni genel kurulda bu yetkinin tümden Birlik YK sına verilmesi oylanacak ki yeknesak bir fiyat uygulaması ortaya çıksın. Rehberlik mesleğinin vizyonu konusunda mesleğimizin sürdürülebilirliği konusunda standartlar oluşturma zorunluluğu doğmaktadır.Şöyle ki rehber meslektaşların gelirlerinin tanımı- asli gelir-tali gelir ve gelirlerin vergilendirilmesi gibi hususların mesleğimizin nesillerce sürdürülebilmesi için herkesçe kabul edilmiş olan genel tanımlara ihtiyacı hasıl olmuştur.Uzun vadede tüm mal hizmetlerin vergilendirilmesi; sağlıklı kotasyon ve kar hesaplarına o da tüm turizm sektöründe fiyat istikrarına sirayet eder. Mesleğimizin yasal mevzuata ve yönetmeliğine kavuşması ile birlikte pratikte görülen ve çözüm bekleyen sorunlarının;büyük ölçüde gelir tanımı yapmamış bir meslek erbabının bunca yıldır genel tanımları yapma noksanlığından kaynaklanmaktadır. Bugüne kadar sürdürülegelmiş klasik alışkanlıklarına paralel olarak; rehberlik hizmetine karşılık olarak büyük ölçüde hanut gelirleri konulmuştur.Yani müşterilerin alış-veriş yapmalarına doğrudan bağlı olan “GAYRİ RESMİ” gelir kalemi.Müşteri kitlesinin her zaman ve sürekli olarak alış-veri güdülerinin ve ihtiyaçlarının ayni düzeyde kalmayacağı ayrıca destinasyon alışkanlıklarının süreklilik arz etmesi ve ülke turizm fiyatlarının düşüklüğüne paralel olarak 1-2 yıl içinde kesinlikle “tükenen” güdülerdir; buna bağlı olarak da gerçek gelir kalemleri yerine “hayali” bir gelir peşinde koşan meslek erbaplarını türetmiştir.”Hayallerden uyanma” vaktinin geldiğini herkese duyurmak isterim.... Tüm tartışmalara da açığım.. Sevgilerimle Not:Yeni yılınız Kutlu Olsun...

Bu Bir Veda Yazısıdır

 Rehber örgütlenmesi süreçlerinde yıllarını geçirmiş bir meslektaşınız olarak mesleki konulardaki son yazımı kaleme almaya karar verdim. ...