29 Ağustos 2014 Cuma

Hanutçu Şiddeti Mi O Da Ne?

Mesleğimizin en zayıf yönü sanırım dayanışma eksikliği olarak değerlendirilebilir. Meslek sorunları, meslek yasası, sözleşme zorunluluğu vs bir çok konuda birbirimizi "kollama", birbirimize "sahip çıkma" veya birbirimizi desteklemek ülküsünden gerçekten de yoksunuz. Tüm sayılan bu konuların yanında bir de son dönemde ayyuka çıkan ve yıllardır çözülememiş olan Sultanahmet camii ve meydanının hanutçuluk ve şiddet sorunu var ki; artık bir şeyler yazmak zorunlu hale geldi. Meslektaşlarımız camii sırasında efendice sıranın gruplarına gelmelerini beklerken yetkisiz-kaçak ve kaba-saba tavırlı kişilerin sıralarını ellerinden almalarına karşı gelirse meydan dayağı yiyor ve çaresizlik içinde yetkililerden çözüm bekliyorlar.Ya da hiç seslerini çıkarmıyorlar ve hayat olağan akışına devam ediyor ve sorun çözülmüş oluyor (o an için).

Kayıtsız kalabilenlerin kabalığı-zorbalığı- kural tanımazlığı kabullenmeleri durumunda kimseciklere bir şeyler olmuyor. Ancak kayıtsız kalanların tavrını beğenmeyen ve müdahale etme gereği duyan meslektaşların da yeterince hanutçu şiddetine maruz kaldıklarına tanık olduk.

Aynı çoklukta da 8-10 grubun rehberinin, gruplarının önünde söz konusu hanutçu-rehber diyaloğuna tanık olurken sus-pus kaldıklarına da tanık olduk. Hiç kimseden kahramanlık yapmasını beklemeyiz.Ancak sözlü dahi olsa orada müdahil olsalar bu tür vakalar ciddi anlamda azalır.Rehber milletinin kendi içindeki "sahipsizliği" veya kendi meslektaşları tarafından dahi sahiplenilmemesi durumu "hanutçu" tayfasını bir kat daha cesaretlendirmektedir.

Sözel olarak da olsa edilecek bir kaç aklı başında söz söylemek için kimsenin 5.Dan Kung-Fu veya Karate eğitimi almış olmasına gerek de yok. Birazcık birbirimize değer vermekle, empati yapmakla ve en önemlisi bir "camianın" mensubu olduğumuzun bilincinin gelişmesi gerekiyor. Gelişsin ki uğradığımız tüm hak kayıplarına , hukuksuzluklara, ödenmeyen yevmiyelere, keyfi acenta uygulamalarına karşı koyabilmenin gücünü bulalım.

Yetkililerin işlerini yapmalarını beklemek de bir çözüm yoludur.Ancak yıllardır çözülememiş ve sürüyle dedikoduya sebep olan ilişkiler yumağı içinde hanutçu-dükkancı-zabıta vs yani kim kimin yanında olduğu çözülebilmiş değil. Yine naif bir duruşla bu tür kabalıklardan yana olmadığımızı söyleyerek "...efendim meslek odaları veya birlik veya bakanlık veya emniyet vs..." gibi bir çok kurumu işaret eden rehber meslektaşların öncelikle meslektaşlık kavramını irdelemeleri gerekiyor.Meslektaşlık sadece aynı mesleği icra eden kişileri ifade etmez; aynı zamanda aynı mesleğin layıkıyla sürdürülebilmesi için düşünce ve eylem birliği içinde olan insan topluluğunun ifade eder. Bu topluluk nitelikli bir topluluktur. İşini-aşını-geleceğini düşünen ve o nispette ortak mesleki haklarını geliştirmek için dayanışma güdüsünü ön plana çıkarabilen bir topluluktur.

Derseniz ki "..bizim kaba-saba insanlarla işimiz olmaz.." o zaman siz de susun... Alsınlar sıranızı...Siz gruplarınız önünde aman ha rencide olmayın..
Bakmayın... Meslektaşlarınızın darp edilmesini, dövülmesini görmeyin....Duymayın.......
Meslektaşlarınıza (kadın/erkek) edilen ağza alınmayacak küfürleri duymayın.... Hatta rotanızı değiştirin... Sultanahmet camii'ni hanutçulara teslim edin...Programlardan çıkarın.... Ne olacak ki?

Sanki birilerinin "...sizler ne işe yararsınız?.." dediğinizi duyar gibiyim.Ben şahsen sırasını almaya çalışan hanutçulara müdahale ederken korkabilirim ama meslektaşımı asla bu orman kaçkınlarına sus-pus şekilde teslim etmem...Müdahale etmeyenlerin de tıpkı saldırıda bulunan "hanutçular" gibi teşhir edilmesinden yanayım hatta... Bu davranışın meslek etik ilkelerine de aykırı olduğunu düşünüyorum...


Birbirimiz rakip değil de meslektaş olarak gördüğümüz gün; sorunlarımızı "öz gücümüzle" çözebileceğimiz gündür.



Hanutçu Şiddeti Mi O Da Ne?

Mesleğimizin en zayıf yönü sanırım dayanışma eksikliği olarak değerlendirilebilir. Meslek sorunları, meslek yasası, sözleşme zorunluluğu vs bir çok konuda birbirimizi "kollama", birbirimize "sahip çıkma" veya birbirimizi desteklemek ülküsünden gerçekten de yoksunuz. Tüm sayılan bu konuların yanında bir de son dönemde ayyuka çıkan ve yıllardır çözülememiş olan Sultanahmet camii ve meydanının hanutçuluk ve şiddet sorunu var ki; artık bir şeyler yazmak zorunlu hale geldi. Meslektaşlarımız camii sırasında efendice sıranın gruplarına gelmelerini beklerken yetkisiz-kaçak ve kaba-saba tavırlı kişilerin sıralarını ellerinden almalarına karşı gelirse meydan dayağı yiyor ve çaresizlik içinde yetkililerden çözüm bekliyorlar.Ya da hiç seslerini çıkarmıyorlar ve hayat olağan akışına devam ediyor ve sorun çözülmüş oluyor (o an için).

Kayıtsız kalabilenlerin kabalığı-zorbalığı- kural tanımazlığı kabullenmeleri durumunda kimseciklere bir şeyler olmuyor. Ancak kayıtsız kalanların tavrını beğenmeyen ve müdahale etme gereği duyan meslektaşların da yeterince hanutçu şiddetine maruz kaldıklarına tanık olduk.

Aynı çoklukta da 8-10 grubun rehberinin, gruplarının önünde söz konusu hanutçu-rehber diyaloğuna tanık olurken sus-pus kaldıklarına da tanık olduk. Hiç kimseden kahramanlık yapmasını beklemeyiz.Ancak sözlü dahi olsa orada müdahil olsalar bu tür vakalar ciddi anlamda azalır.Rehber milletinin kendi içindeki "sahipsizliği" veya kendi meslektaşları tarafından dahi sahiplenilmemesi durumu "hanutçu" tayfasını bir kat daha cesaretlendirmektedir.

Sözel olarak da olsa edilecek bir kaç aklı başında söz söylemek için kimsenin 5.Dan Kung-Fu veya Karate eğitimi almış olmasına gerek de yok. Birazcık birbirimize değer vermekle, empati yapmakla ve en önemlisi bir "camianın" mensubu olduğumuzun bilincinin gelişmesi gerekiyor. Gelişsin ki uğradığımız tüm hak kayıplarına , hukuksuzluklara, ödenmeyen yevmiyelere, keyfi acenta uygulamalarına karşı koyabilmenin gücünü bulalım.

Yetkililerin işlerini yapmalarını beklemek de bir çözüm yoludur.Ancak yıllardır çözülememiş ve sürüyle dedikoduya sebep olan ilişkiler yumağı içinde hanutçu-dükkancı-zabıta vs yani kim kimin yanında olduğu çözülebilmiş değil. Yine naif bir duruşla bu tür kabalıklardan yana olmadığımızı söyleyerek "...efendim meslek odaları veya birlik veya bakanlık veya emniyet vs..." gibi bir çok kurumu işaret eden rehber meslektaşların öncelikle meslektaşlık kavramını irdelemeleri gerekiyor.Meslektaşlık sadece aynı mesleği icra eden kişileri ifade etmez; aynı zamanda aynı mesleğin layıkıyla sürdülebilmesi için düşünce ve eylem birliği içinde olan insan topluluğunun ifade eder. Bu topluluk nitelikli bir topluluktur. İşini-aşını-geleceğini düşünen ve o nispette ortak mesleki haklarını geliştirmek için dayanışma güdüsünü ön plana çıkarabilen bir topluluktur.

Derseniz ki "..bizim kaba-saba insanlarla işimiz olmaz.." o zaman siz de susun... Alsınlar sıranızı...Siz gruplarınız önünde aman ha rencide olmayın..
Bakmayın... Meslektaşlarınızın darp edilmesini, dövülmesini görmeyin....Duymayın.......
Meslektaşlarınıza (kadın/erkek) edilen ağza alınmayacak küfürleri duymayın.... Hatta rotanızı değiştirin... Sultanahmet camii'ni hanutçulara teslim edin...Programlardan çıkarın.... Ne olacak ki?

Sanki birilerinin "...sizler ne işe yarasınız?.." dediğinizi duyar gibiyim.Ben şahsen sırasını almaya çalışan hanutçulara müdahale ederken korkabilirim ama meslektaşımı asla bu orman kaçkınlarına sus-pus şekilde teslim etmem...Müdahale etmeyenlerin de tıpkı saldırıda bulunan "hanutçular" gibi teşhir edilmesinden yanayım hatta... Bu davranışın meslek etik ilkelerine de aykırı olduğunu düşünüyorum...


Birbirimiz rakip değil de meslektaş olarak gördüğümüz gün; sorunlarımızı "özgücümüzle" çözebileceğimiz gündür.



29 Temmuz 2014 Salı

Memleketten Bayram İzlenimleri

Ramazan bayramı geldi...
Oruç tutanlar artık gündelik beslenme ve uyuma düzenine geri döndüler...
Ramazan davulcuları da yaz düğünlerine geri döndüler...
Bayramı fırsat bilen kentliler turizm beldelerine, köylüler köye akraba-eşe dosta gittiler..
Bir aydır mutaasıb yaşam süren büyük bir kitle bayramın ilk günü gündüz vakti ilk biralarını içtiler..
Eski alışkanlıkarla evlerine şekerleme-çikolata alanlar gün içinde kapıya çocukların gelmemesine şaşırmadılar bile...Eski alışkanlıklar işte...
Tatil denince yurtdışına çıkmayı alışkanlık edenler yine Göbeklitepe'yi pas geçtiler...
(Klaus Schmidt vefat etti....Yolu ışık olsun)
Hükümetimiz el birliğiyle Başbakanımızn Cumhurbaşkanı olabilmesi için bayramda da seferber oldu...
Kimi hızlı trenin durmayacağı ilçede törenle trene baktı, kimisi de başbakanımızın bayram namazını kıldığı camide aynı karede görünmek için debelendi...
Bayram boyunca İsrail'in Gazze'ye kara harekatının korkunç resimleri izlendi...
Kimilerine göre Yahudiler toyekun yok edilmeliydi, kimilerine göre de Hamas topyekun yok edilmeliydi, kimilerine göre Siyonizmle Yahudilik aynı şey değildi ve aynı şey sananların topyekun yok edilmesi gerekliydi,kimileri tohumların siyonizmle ilişkisini yahudilere olan nefretle bir tutanların topyekun yok edilmesinin gerekliliğinden söz ederken, kimileri de...bilemedim ama topyekun yok edilmeliydi bişeyler...
Siyonizmle mücadelede marketten para ile alınan Coca Cola'ların boykot adına nasıl sokaklara döküldüğü gösterildi...
Memleketin valisi ise Coca Cola boykotunda Fanta içerek en anlamlı eylemin sahibi oldu...
Gezide gençlerin ölümüne kayıtsız kalanlar Gazze'de yaşanan ölümlere, Hitler'e mevlid okutarak karşılık verdi...
Soma'da ölen canlar için taşeron sistemi kaldırılmadığı gibi tüm sektörlerde taşeronlaşmanın önü açıldı...
Paralel yapının etkisiz hale getirilmesi için yine ev baskınları yapıldı, baskınların özellikle sabaha karşı yapılması geleneği devam etti...
Yine ters kelepçeli eski amirler, müdürler, liyakat nişanı sahipleri, kahramanlar vs. toptan içeri atıldılar...
Emniyet müdürlüklerinin önündeki aile-çoluk-çocuk nöbetleri asker yakınları tarafından polis yakınlarına devredildi...Yine bayram coşkusu çocuk göz yaşlarıyla burkuldu...
Yine havuz medyası kilit bölgelerde polis amirliği yapmış kişilerin aslında nasıl fena vatan haini olduklarına yönelik haberler türetti...
Yine yollar kan gölüne döndü, yine aşırı hız, yine hatalı sollama, yine uykusuz şoförler...
Yine yol boylarında otoyol refüjlerinde mangal keyfi yapanlar, yakartop oynayanlar...
Yine eğitim kalitesini önemsemeyen yetkililer, tüm liseleri imam hatip lisesi yapmaktan hiç çekinmeyen yetkililer, yine gençliği asgari ücret bandında AVM güvenlik memuru yaparak istihdamı artırdığıyla övünen yetkililer, yine sendikasızlaştırma, yine yasaları uygulamanın ve yorumlamanın kendi şahsi meselesi olduğunu sanan ve öyle davranan yetkililer, yine mesleki haklarına kendilerinin sahip çıkması yerine süper güçlerle donanmış kurumların-şahısların-odaların gerekliliğine inanan meslektaşlar,yine hanutçu şiddeti, yine cesaretsizler, yine inançsızlar, yine oportünistler, yine işbirlikçiler, yine yağdanlıklar...
Yine kitlesel akıl tutulmalar...
Deliye her gün bayram ya...
Bayramınız kutlu olsun...



Not: Tüm meslektaşlarımın bayramını kutluyorum... Mesleğimizin korunması adına tüm duyarlı ve aklı başında rehberlerin (bilmiyorlarsa ) odalarına başvurarak temel haklardan bulunan; dilekçe hakkının (dilekçe örneği ile birlikte) , tespit tutanağı şeklinin, tüm ihbar hatlarının numaralarının ve kime ait olduklarının ve resmi tutanak tanzimi gerekmeden hangi hukuksuzluğu nasıl şikayet ederim babındaki tüm detayları talep etmelerini dilerim.Yasamızın elverdiği ölçüde yapılan "resmi tutanak" tanzim edilen denetimlerdeki , personel-iaşe-yakıt vs masraflarının çokluğu ve hak ihlallerinin çok fazla yerde yapılması dolaysıyla her meslektaşın yukarıda sayılan ve "saha denetimi" olarak adlandıracağım yollarla mücadelemize katkı sunabilir.Gelin yeni dönemde tüm enstrümanlarla kaçak ve hukuk dışı uygulamalarıyla beraber mücadele edelim.Yeter ki hukuka uygun olsun.Ancak bu "saha denetim" uygulamalarında şikayetçi olacak rehber dostların şikayetlerini ferdi olarak sürdürecekleri hukuk mücadelesi ile sonuçlandıracaklardır. Odalarımızın ve nihayetinde birliğimizin gücü bu hukuki desteğe yeterlidir.





21 Mayıs 2014 Çarşamba

Turizm Cenneti Türkiye

Turizm Cenneti Türkiyemiz......
Doğası-tarihi-Kültürel değerleri saymakla bitmez....
Kadim Kültürlerin-Değerlerin-İnançların-medeniyetlerin beşiği...
"Meryem ana dünkü çocuk sayılır" Anadolu karşısında...

Ucuz işçilik cenneti memleket...
Karlı yatırımlar cenneti....
Maliyetler çok düşük...
Sendikalaşma oranı düşük...
Saat ücretleri komik...
Asgari ücret 846 TL...
Hizmet sektörü hızla gelişiyor...
Tesislerin kalitesi yüksek...
Araç-gereçlerin...
Teknoloji ileri düzeyde...
İnsan kaynağı-potansiyeli çok fazla...
Devlet desteği can suyu...
Teşvikler-krediler-faizler çok uygun...
Krizler teğet geçer-istikrar bozulmaz...
Yasalar sermayenin ülkeye girişini teşvik eder...
Sermaye karşıtlığı suçtur-darbeciliktir-turizm lobisinin işidir veya "marjinal" eğilimdir...
Çalışanlar patronlarına yakın olmayı "görev" bilirler...
Patrona karşı olanlara palalı-satırlı veya sopalı karşı koyarlar...
Çalışanlar meslektaşlarını satma konusunda hünerlidirler...
Turizm personeli istemediğin kadar çoktur...
Dil bilen-bilmeyen...
Her şey-dahil Otellerde "staj" adı altında küçük yaşta çocuklar çalıştırılır...
Mevsimlik işçi olarak sözleşmeleri kaleme alınır...
Yılları dolmadan kıdeme hak kazanmadan sözleşmeleri feshedilir...
Binlerce Otelden ancak birkaçında sendikal çalışan mevcuttur...
Mesai saatleri-fazla mesai-resmi tatil vs gibi kavramlar turizmde yoktur...
Acentelerin de esnafa-lokantacıya-tesis sahibine ve memlekete gücü yeter...
Birlikte çalışmanın ön koşulu peşin olarak avans almadır...
Onlar da çalışanlarının haklarından keserler...
Memleketi 99 avroya hapsedebilirler...
Maliyetleri çalışanlarından çıkarırlar...
Faaliyet gösterdikleri aylarda maaş verir; göstermedikleri dönemlerde ödemezler...
Reklamlarını yaparken "sosyal sorumluluk projeleri" üretirler...
Hem sömürürler hem "insani" söylemle şov yaparlar; medyaya demeç verirler...
"İnsani söylem" e karşın "insani" talepleri duymazdan gelirler...
Rehberlerden maliyeti satışlarıyla dengelemelerini isterler...
Rehberlere sahte sözleşme dayatırlar...
Dilleri dışında gruplara rehberlik etmelerini isterler...
Sözleşmelerin stopajlarını rehberlere ödetirler...
Yevmiyelerini hanutlarına mahsup ederler...
Yol boyundaki tesisleri haraca bağlarlar..
Tesisçiler ise birbirlerinden iş çalmak için haracı yükseltirler...
Şirketleri zararlarına "ortak" ederler...
Memleketin "sözüm ona" el sanatlarının reklamını yapıp uzakdoğu menşeili emtiyasını pazarlatırlar...
Lokantacıya kadeve dahil 5 tl öderler lokantacı da mutfağında kimya laboratuvarı oluşturarak potasyum ve soyadan gıda deneyleri başlatır...
Taşımacılara yakıt tasarrufu konusunda baskı yaparlar...
Taşımacılar da şoförlere yakıt tasarrufunda bulunmalarını ve yüzde hesabı ile yakılacak yakıtı dayatırlar, onlar da fazla yakarlarsa ceplerinden öderler...
Şoförler de yakıta yağ katarlar ki ceplerinden para çıkmasın...
Turizm şoförleri uykusuz olarak 3 gün araç başında bulunabilirler...
Yattıkları yerler benzin istasyonları- araçların bagaj bölmeleri ile memleketin bilumum park ve bahçeleridir...
Otellerde kaldıklarında ortalıkta fazla görünmemeleri istenir...
Yüksek karlı turizm işletmelerinde asgari ücret bandında kalifiye eleman çalıştırılır...
Otel genel müdürleri işletme müdürü adı altında 1500 TL bandında çalıştırılır...
Kriz anında hemen çalışanlardan tasarrufa gidilir...

Rehberler mi ?
Anti depresan bağımlısı mı olmuşlar ?
Şizofrenik davranışlar mı sergiliyorlar ?
Alkol mü alıyorlar ?
Strese bağlı rahatsızlıklara mı tutuluyorlar ?
Fıtık mı olmuşlar ?
Hanutçuların saldırılarına mı maruz kalıyorlar ?
Aile bağları mı zayıflıyor ?
İş alanları kılavuzlar- kaçaklar- yabancılarca mı zaptediliyor ?
Odaları acentelerle işbirliğine mi gidiyor ?
Dayanışma güdülerini mi kaybetmişler ?
Haklarını savunmayı hiç mi düşünmüyorlar ?
Hakları istiyorlar mı ?
Haklarını "nasılsa verilmez" diye mi istemiyorlar ?
İstemeyi denemişler ( istiyorlar mı ?) mi ?
Bir arada dururlarsa verileceğini bilmiyorlar mı?
Bilmek mi istemiyorlar ?
Neyi veya kimi bekliyorlar ? (Godot'u mu ?)

Aman boş verin tur alın da bakarsınız yan geliriniz olur...
Hak- Hukuk senin neyine... Dua et madende çalışmıyorsun...

Not: Soma'da yaşamını yitiren tüm Emekçilere rahmet dilerim.Emek sömürüsü konusunda biz rehberlerin de en az diğer tüm emekçi kesimler gibi mücadele edip; iş güvenliği ve haklarımız konusunda kararlılıkla mücadele etmemiz gerekiyor. Maden ocakları ne kadar az denetleniyorsa turizm sektörü de tüm bileşenleri ile o kadar az denetleniyor. Salt kendi haklarımızı savunarak cennet ülkemizi ne demokratikleştirebilir ne de yaşam hakkını savunabilir ne de ölümlü iş kazalarını önleyebiliriz. Soma unutulmamalı; ayrıca tüm sektörlerdeki emeği ile geçinen insanlarımız için bir milat olmalıdır...Sorumluların cezasını çekmesi dileğiyle...







12 Mayıs 2014 Pazartesi

Denetmene Saygı Mesleğe Saygıdır

Değerli Meslektaşlarım,


Bildiğinizi varsaydığım konuları geçmek isterdim; ancak denetim mekanizmasının algısı konusunda edindiğim izlenim aslında pek de bilgi sahibi olunmadığı yönünde oldu.Şöyle ki yasamızın yürürlüğe girmesinin akabinde oda yöneticileri yetkileri çevresindeki meslektaşlara bilgilendirme toplantıları ya da yazılı-görsel ilan-afişlerle;gerek mail gruplarında gerekse de sosyal medya aracılığıyla duyurular yaptı ve herkesin bilgilendiği varsayımı üzerinde yasanın doğal gereği olarak denetim faaliyetlerini "bilinçli" meslektaşları da kapsayacak şekilde devam etti;hatta artırarak devam etti.
Denetim süreci tabii ki meşakkatli bir işti, hem denetleyenin hem de denetlenenin sorumlulukları vardı; her şeyden önce yasa-yönetmelik ve uygulama esasları çerçevesinde yürümeliydi her şey. Yani meslektaşlarımızın geçerli çalışma kartının varlığı ve gözle görülür şekilde taşınıp taşınmadığından başlayarak, rehber-acente sözleşmesinde taraflarına ilişkin bilgilerin, sözleşmenin konusunun, tarafların hak ve yükümlülüklerinin, ücret, süre, turist rehberinin ruhsatname ve çalışma kartı numaralarının, tur programı ile tarih ve imzaların bulunması zorunluydu ve bunun incelenmesi gerekiyordu.
İncelemeyi de odalarımızın istihdam ettiği personel veya tamamen gönüllülük çerçevesindeki mesleğe aşık meslektaşlar yapmaktaydı. Kendileri grupları rahatsız etmeden ve turu aksatmadan, meslektaşlara medeni insanlar düzeyinde yaklaşarak sorularını yöneltecek ve denetleme çok kısa bir süre gerektirecekti. Denetlenen meslektaşlarımız yasanın gerektirdiği tüm sorumlulukları çerçevesinde çalışma kartını ve sözleşmesini süratle gösterecek; denetmen arkadaşlara yardımcı olacaktı. Ne de olsa mesleğimizin en büyük tehdidi bulunan "kaçak rehberlik" kurumunu da arkadaşlar denetliyor ve her gün küfrü-tehdidi ve saldırıları mesleğimiz adına göğüslüyorlardı. Kaçak olarak ifa edilen ve yasa ile korunan bir mesleği icra edenlerin polise-zabıtaya veya bakanlık görevlilerine hatta Türsab yetkililerine aldırmadan denetmen arkadaşlara saldırabildiği (odun-sopa- satır-pala-ayakkabı-kaba dayakla hatta sürekli olarak "kafana sıkayım mı?" gibi sorulara muhattap olarak) güzide bir ülkede yaşadığımızın bilincindeki meslektaşlarımız; "empati" kurarak ve şükran içinde işleri kolaylaştırmanın peşinde olmalıydı. (Kim bilir kaç paraya yapılıyordu bu işler? Ya da bu paralara bu kabil tehlikeli işler yapılabilinir miydi?) Turist gruplarının neden denetime tabii olunduğu yönündeki sorularına muhattap olan rehber meslektaş da; bunun"rutin" bir kontrol olduğunu izah ederek grubuna "gururla" hak ettiği çalışma kartını göstererek yetkin ve uzman vs. gibi meziyetleri olduğundan dem vurup bu durumu fırsata çevirebilecekti. Tabii ki Türkiye'mizin bir hukuk devleti olduğunu, hatta rehberlerin örgütlü ve yasa ile düzenlenen bir meslek grubu olduğu ve haklarımızın korunması için denetlemelere ihtiyacımıza da atıfta bulunabilirlerdi.

Evet...böyle olmalıydı... İş arzının artması kaçak rehberliğin önlenmesi ile mümkün olabilirdi.Yetkisiz kişiler ülke imajını da yerle bir ediyordu. Ülke tanıtımını ancak ehil kişiler yapmalıydı. Denetmen kardeşlerimiz mütevazı paralara bu ulvi görevin peşindeydiler. Onların işlerini kolaylamak ise tüm sorumlu meslektaştan beklenirdi. Rehber halden anlardı... Sıkıntıyı bilirdi....Kendi meslek yaşamında tecrübesi gereği; güler yüz ve sabrın gerekliliğini ondan iyi bilen olamazdı...

Ancak durumun tam da böyle cereyan etmediği kısa sürede açığa çıktı. Denetlenmeyi bir yük; bir külfet veya gereksiz bulduğunu söyleyen mi dersiniz, otobüsteki koltuğunda oturup belgelerini otobüsteki yerinden denetmene sallayarak ( meslek adına denetimlere kolluk veya bakanlık veya Türsab yetkilileri de iştirak ediyor.... meslektaşın meslek denetimine saygısı....utanç verici) kontrolünü talep eden mi dersiniz;

denetmen arkadaşlarımızın "ne hakla" veya "hangi yetkiyle" veya "kaçaklara bakın" veya "şuraya-buraya-oraya niye gitmiyorsunuz?" veya "yine mi ben?" veya "ben sizin odanın üyesi değilim (!!!)" diyen mi ararsınız; insanın inanası gelmiyor. Motivasyonu düşen, canı sıkılan ve her şeyden önemlisi senin hakların için uğraşan bu insanlarımızın maruz kaldığı muameleye layık olduklarını ( onlara saygıdeğer birer birey olarak davranan meslektaşlarımızı tenzii ederek) düşünmüyorum. Kaldı ki onların da meslektaşlardan tek istekleri "saygı". Onlara siper olmamanızı, saldırganlara karşı koymanızı veya kaçakların peşinden koşmalarını asla istemiyorlar. (aslında pek de fena olmaz ama..:))

10-11 Tureb Ankara Denetleme Çalıştayı sonrası bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Denetimler aralıksız sürecek; etkisi, caydırıcılığı ve mesleki geri dönüşümleri sabırla yukarılara taşıma adına ülkenin dört bir yanında söz konusu arkadaşlara yine karşılaşacağız. Zor bir işi gerçekleştirenlerin hakkettiği asgari saygıdan mahrum etmeyeceğiz. Ben inanıyorum...Ya siz??


Not:Rehberlere, kaçak rehberlik yapanlara ve acentelere kesilen para cezalarının tutarlarının ve ceza türü ve adetlerinin pek kısa zamanda istatistik olarak açıklandığında; tutarların ve ceza işlemlerinin çokluğu karşısında pek çok meslektaşın denetimlere bakış açısının değişeceğine kalpten inanıyorum...

9 Mart 2014 Pazar

Rehberlerin Kapitalizmle İmtihanı

İçinde bulunduğum rehber camiasının maruz kaldığı haksızlıklar-eşitsizlikler-dayatmalar ve adaletsizlikler hakkında yazılar yazarken ve de meslektaşlarım adına üzülürken; durumumuzun bu denli kötü olabileceğini hiç ama hiiiç düşünmemiştim.Tam olarak da nereden başlamam gerektiğini inanın bilemiyorum zira rehber meslektaşların durumları hiç de hoş değil!!!!! Antalya bölgesinde oluşmuş olan Rehber-Acenta ilişkisi tam bir felaket durumunu almıştır. Şöyle ki artık acenteler rehberlerle sözleşme yapmaktadırlar.Ancak sözleşmede aktedilen ücret ödenmemektedir.Neyse bu durum kabul edilemez olmakla beraber “anlaşılabilir” bir durumdur. Ancak sözleşme bedelini ödemeyen acente aynı zamanda sözleşme gereği ortaya çıkaran stopajı da aynı meslektaşlardan hem de “peşin” olarak kasasına koymaktadır!!!!! Yani yasal olarak baktığımızda rehberin hem ücreti hem de stopajı yatırılmakta ve acente tüm yükümlülüklerini yerine getirmektedir. Benim meslektaşım ise hem haftalık veya günlük ücretini almadığı gibi bir de üstüne acentenin ödemesi gereken stopaj kalemini de üstlenmektedir. Bravo....Kim akıl etmiş ve de kimler icat etmişse gerçekten tebrik etmek lazım.Bir de yıl sonunda stopajların şirketlerin vergi matrahından da düşülecek olması hesaba katılırsa gerçekten büyük bir muhasebe ve finans zaferi elde edilmiştir. (Ayrıca rehberlere aslı astarı olmayan hizmetlerin de faturasının kesildiği; kimi acentenin insanlarla dalga geçercesine ve yasalara rağmen suç niteliğinde fatura işlerine dahi başvurduğuna şahitlik de ettik).Peki; meslektaşlarımız tüm bu akıl almaz düzenin neden bir parçası olmuşlardır acaba diye düşünelim mi? Düşünelim... 1) Meslektaşlarımız aylarca işlerinin olmamasından dolayı halihazırda olan işlere çalışmak zorundadırlar, 2)Meslektaşlarımızın bakmakla mükellef oldukları aileleri ve çocukları; ayrıca tonla borcu harcı-kredi kartı-taksit ödemeleri vardır, 3)Meslektaşlarımız bu işlere çalışmazlar ise yerine başka meslektaşlar çalışacaklardır, 4)Meslektaşlarımız işverenlerle inatlaşırlarsa bir daha zor iş alacaklardır. 5)Meslek yasamızın yürürlüğe girene kadar kendilerine çok farklı misyonlar yüklemiş olan pek çok saygıdeğer meslektaşımız; yasanın uygulanması noktasında acentelerin kendilerine karşı takındıkları bu tavırları görünce kendilerinin de aslında bir turizm emekçisi olduklarını ve tüm diğer emekçilere olduğu gibi haklarının gasba uğrayacaklarının nihayet farkına varmışlardır. Mesleki formasyonlarına verdikleri ulvi manalar ortadan kalkmış, mücadelenin gerekliliği ortaya çıkmıştır.Lisanlar konuşan, kültürlere-tarihe-mimariye aşina meslek grubu tıpkı sıradan bir meslek grubuymuşçasına muameleye tabii tutulunca ve karşısında sermaye sahibi işverenleri onların yasadan doğan haklarını türlü metodla ortadan kaldırmaya başlayınca durduğu gerçek yeri idrak etmeye başlamıştır. Bunların hepsinin toplamında da şu sonuçlar çıkmaktadır. Yıl sonunda bir de maliye-Allah korusun- bir de rehber sözleşmelerinden veye alınan toplam tur adedinden yola çıkarak defter tutulmasını veya vergi mükellefiyeti gibi bir yeni durum ortaya çıkarırsa; yine kazığı sevgili meslektaşım yiyecektir. Kenetlenecek kendimizden başka bir şeyi olmayan ve dayanışma güdüsünü toptan kaybetmiş değerli meslektaşlarımız için bu yaşanan-fiili durum sürdürülebilir DEĞİLDİR!!!!!!!!! Yıllardır “hanutu” ücrete tercih eden anlayışın iflas ettiği gün gibi aşikardır.”Hanut” yalanı ile kandırılan ve asla yaptığı işe ücret verilmesinin bir zorunluluk olduğunu unutan tüm rehber meslektaşların tüm acentelere açıkça bu durumu anlatmaları gerekmektedir. Kendilerinin yerine meslek odalarını ve birliği sürenlerin öncelikle oda ve birliğin kararlarına kayıtsız-şartsız katılım göstermelerinin günü gelmiştir.Hiç kimse “benim adım çıkar” deme lüksüne sahip değildir.Bu durumdan korkan meslektaşların hem yasaya hem de rehber örgütlerine derinden derine ve giderek yükselen bir tonla sitemlerinin sebebi de budur.Artık deniz bitmiştir. Yasalarca güvence altına alınmış bulunan hakların muhafazası ve ilerletilmesi ancak ve ancak o hakkın sahibinin hakkına sahip çıkmasıyla mümkündür.Her kim olursa olsun rehberlik meslek etiğine aykırı çalışan herkes yaptıklarının hesabını verecektir. Artık mücadelenin diğer tüm emekçi kesimler gibi eşitlikçi-mücadeleci ve dayanışmacı bir temelden yapılması gerçeği ile yüzleşmiş bulunuyoruz.Seçkincilik mesleğimize hiç bir şey kazandırmamıştır ve kazandıramayacaktır.... “Lanet olsun kurtarıcı bekleyenlere” Bethold Brecht

4 Ocak 2014 Cumartesi

6326 Ne Getirdi Ne Götürdü

6326 sayılı yasanın meclisten geçerek kanunlaşması, ardından yönetmeliğinin çıkarılması ve de rehber mesleğinin “resmen” meslek haline gelişinin ardından rehber kamuoyunda büyük beklentilerin karşılanamaması çeşitli alanlarda kendisini göstermektedir. Yasanın getirdikleri ile götürdükleri kısmen yüksek sesle kısmen de gizli-saklı kimi çevrelerde tartışılmaya başlandı.Tüm tartışmalarda kısmen bilerek; kısmen de bilmeyerek tüm odalar ve birlik suçlamalara maruz kaldı.Efendim”denetlemelerden hiç sonuç alınmayacaksa neden çıktı bu yasa?” veya “ o kadar aidat mı olur?” ya da “acenteleri denetleyemeyeceksek neyime yarar bu yasa!” veya “ neden hemen şu veya bu konu halledilemiyor”....Çeşitli eleştirilerin sadece bir kaçı diyebilirim. Yasanın çıkmasının ekonomik ve sosyal hayata hemen nüfuz etmesi eş zamanlı olmuyor, ne yazık ki...Hele bir de ülkemizdeki merkezi idare ile ve kurumlarla yapılan yazışmaların aylar sürdüğünü tekrarlamak sanırım anlamsız olacak.Bir de mesleğimizin turizm sektöründe sermaye sahibi olmayan ve dolaysıyla belirleyici olmamasından dolayı; yasanın uygulanırlığını da direkt olarak etkiliyor.Mesleğimiz yasanın çıkarılması sürecinde yasa koyucu tarafından gerçek niteliğine uygun olarak tanımlanmadığından uygulamada yasanın birçok eksikliği ile karşılaşmaktayız.Mesela serbest meslek olarak ele aldığımızda ise faaliyetin arızi olarak; yani sürekli olmayan yılın belirli dönemlerinde yapıldığı varsayımından yola çıkılıyor ki bu da aslında emeklilik sisteminin nasıl ve kim tarafından ödeneceği ve de boşluk dönemlerin akıbeti hakkında hiç bir sonuç çıkarmıyor.Velhasıl kelam yasanın eksikleri mevcut. Tüm bu olumsuzluklara rağmen rehber odalarının ve birliğin mesleğin denetimleri konusunda tek başına yetkili kılınmış olması gibi olağanüstü bir yetki aslında tüm olumsuzklukları bertaraf ediyor!!!!! Eeee...neden kullan(a)mıyoruz bu yetkiyi??? Çünkü değerli meslektaşlarım bu yetki yasadan doğmasına karşın güç odaklarının baskısı ve bakanlığın genelgeleri ile fiilen işletilemez noktaya taşınmıştır.Temmuz 2013 tarihindeki bir bakanlık genelgesi ile odaların hem rehberleri hem de acenteleri denetleme yetkisi kayıtlanarak; açık bir hukuka aykırılık ortaya çıkmıştır.Bu fiili duruma karşı hemen harekete geçilmiş ve müteaddit defalar bakanlıkla görüşülmüş;sonuçta dava açılarak genelge değiştirilmiştir.Hikayenin bundan sonrası ise dava konusu olduğu için; anlatımı da yasal olarak mümkün değildir.Ancak dava ve talebimiz sürmektedir.Yani yasanın (şu beğenilmeyen) gereği tek başına ve hukuki sonuçları mahkeme kararları, soruşturmalarla ve deneyimlerle lehimize ve hukuka uygun olana kadar da hukuk mücadelesi sürecektir. Eveeeeet...Demek ki haklarımız yasal olarak sabit olsa da tüm kurumların gerçeği kabullenmesi yine bir mücadelenin verilmesine bağlıdır. Kimse kimseye hakkını gününde teslim etme isteğinde değil..Ne yazık ki... Devletin diğer organlarının yasanın ve mesleğin muhtevası konusunda bilgilendirilmesi de ayrıca bir konu. Yasama faaliyetinin eklektik olmasından dolayı yasalar arası bir uyumun olduğunu söyleyebilmek mümkün görünmüyor.Bunun sağlanması ancak birliğin tüm devlet kurumlarına hem mesleğin hem de kazanç kalemlerinin izahı ile mümkün oluyor.Takdir edersiniz ki bu faaliyet de uzun soluklu ve sabır gerektiren bir konu. Devletin kendi faaliyetlerinin bir kısmını STK lar aracılığıyla yürütmesinin odalara getirdiği en büyük külfet ise denetim faaliyetlerinin son derece masraflı ve meşakkatli olması.Rehberlerin talebi etkin denetimler ise odalar bunu yerine getirmek zorundadırlar.Bunun için ise oda çalışanlarının yanında bir de denetim personeli; denetimlerin tüm güzergahlarda yapılması için araçlara (otomobil-minibüs);bu insancıkların geliş-gidiş-iaşe-sgk primleri vs. giderlerinin karşılanması gerekiyor.Yasadan önce olmayan bu kalemlerin büyük paralar gerektirdiği ortadadır.Bu paraları odalar ancak rehber üyelerden alacağı çalışma kartı ve yıllık aidat gelirlerinden karşılamaktadır.Bunlar dışında gelirleri olmayan odalara bunun ne denli büyük bir külfet olduğunu yazmaya sanırım gerek yok. Mesleğimizin tüm kurumlarca kabullenilmesi ve saygın bir yere konumlanması için bu sıkıntılara göğüs geren tüm oda yöneticilerine teşekkür etmek gerekirken bir de sanki ayakkabı kutularınca gelirin olduğu imasıyla eleştirilmeleri üzücü.Tabii paraların nasıl kullanıldığı konusundaki üye hassasiyetinin olmasının da gerekli olduğu ayrı bir gerçeklik.(Bu arada kimi odanın ancak 60-70 üyesi ile gerçekten “var olma” savaşı verdiklerini de samimiyetle söyleyebilirim.Hem oda başkanlığı hem sekreterlik yapan mı dersiniz,odaya külfet olmasın diye iş yerlerini oda olarak kullanan mı dersiniz,derme-çatma binalarda meslek odalığı yapanlar mı desiniz.Küçük odaların veya bölgesel odaların mutlaka birlikçe desteklenmesi gerekiyor.Çalışma kartı ücretlerinin artmasının ardındaki gerçeklik budur. ) Yasa ile üyesi olması zorunlu olan kimi meslektaşın bu “mecburi üyelik” noktasında eleştirileri olabilir.Ancak üyesi olduğun kuruluş da yasanın ve yönetmeliğin kendisine verdiği yetkileri; meslek adına kullanır.Bunu üyenin parasıyla yapması kadar doğal bir hakkın kullanmasından dolayı öykünülmesi anlaşılamazdır. Birliğimizin genel kurulunda odaların hem üye sayısı hem de kendi masraflarını kendi takdiriyle çalışma kartlarının fiyatlarını kendilerinin belirlemesi konusundaki;(bence demokratik) kararı ise oda yöneticilerinin popülist yaklaşımları sonucunda şöyle bir sonuç doğurdu,kimi oda 300 TL kimisi ise sadece 10 TL talep ederek uygulamayı işletilemez hale getirdiler.Bu sebepten dolayı yeni genel kurulda bu yetkinin tümden Birlik YK sına verilmesi oylanacak ki yeknesak bir fiyat uygulaması ortaya çıksın. Rehberlik mesleğinin vizyonu konusunda mesleğimizin sürdürülebilirliği konusunda standartlar oluşturma zorunluluğu doğmaktadır.Şöyle ki rehber meslektaşların gelirlerinin tanımı- asli gelir-tali gelir ve gelirlerin vergilendirilmesi gibi hususların mesleğimizin nesillerce sürdürülebilmesi için herkesçe kabul edilmiş olan genel tanımlara ihtiyacı hasıl olmuştur.Uzun vadede tüm mal hizmetlerin vergilendirilmesi; sağlıklı kotasyon ve kar hesaplarına o da tüm turizm sektöründe fiyat istikrarına sirayet eder. Mesleğimizin yasal mevzuata ve yönetmeliğine kavuşması ile birlikte pratikte görülen ve çözüm bekleyen sorunlarının;büyük ölçüde gelir tanımı yapmamış bir meslek erbabının bunca yıldır genel tanımları yapma noksanlığından kaynaklanmaktadır. Bugüne kadar sürdürülegelmiş klasik alışkanlıklarına paralel olarak; rehberlik hizmetine karşılık olarak büyük ölçüde hanut gelirleri konulmuştur.Yani müşterilerin alış-veriş yapmalarına doğrudan bağlı olan “GAYRİ RESMİ” gelir kalemi.Müşteri kitlesinin her zaman ve sürekli olarak alış-veri güdülerinin ve ihtiyaçlarının ayni düzeyde kalmayacağı ayrıca destinasyon alışkanlıklarının süreklilik arz etmesi ve ülke turizm fiyatlarının düşüklüğüne paralel olarak 1-2 yıl içinde kesinlikle “tükenen” güdülerdir; buna bağlı olarak da gerçek gelir kalemleri yerine “hayali” bir gelir peşinde koşan meslek erbaplarını türetmiştir.”Hayallerden uyanma” vaktinin geldiğini herkese duyurmak isterim.... Tüm tartışmalara da açığım.. Sevgilerimle Not:Yeni yılınız Kutlu Olsun...

21 Temmuz 2013 Pazar

Tureb Seçimlerine Dair...

6326 sayılı yasanın gereği yapıldı ve TUREB ;yani mesleğimizin çatı örgütlenmesi tüm organlarıyla seçildi...Hepimize hayırlı olsun... Seçim gündeme gelince ister istemez taraflar oluştu.Buna bağlı olarak da adaylar oluştu.Doğal olarak kulis faaliyetleri ve "adam adama markajlar " yapıldı,toplantılar düzenlendi.Sonucu itibariyle de kimi meslektaşlarımız sevindi kimileri ise üzüldü. Egemen politik kültürümüzün tezahürü olan "kutuplaştırma-ayrıştırma-kristalleştirme " ; kendi fikrine yakın olmayanları "onlar-bunlar-şunlar" gibi zamirlerle ifade edip ötekileştiren ve aşağılayan bir iktidar ve yönetim anlayışı ortaya çıkmadı.Ayrıca fikriyatını "futbol taraftarlığına" varan fanatizmle ifade eden ve savunan da olmadı. Bir kaç ufak tefek olay dışında büyük bir olgunlukla yapıldı seçimler . Seçimi sonuçlarını okumak isteyenler ve ders almak ve "acaba nerede yanlış yapıldı ?"diyenler de var ,"hayatım bunların sonu çok yakındır merak etmeyin" diyenler de ....Kim ne derse desin yeni yönetim meşru ve demokratik yollarla seçilmiştir. Ayrıca tahakkümcü olmayacaklarının ve kendilerini karşı-taraf olarak görenlerin de haklarına ve hukuklarına sahip çıkma adına tüm kamuoyuna verilmiş sözleri var. İşte bu noktada en önemli konunun "Dünü dünde bırakıp yeni şeyler söylemenin" zamanı olduğunu düşünüyorum. Seçim ortamının sona ermesiyle tüm rehber odalarının-anlayışlarının-gruplarının bir arada durma ve çalışma koşullarını yeni döneme göre şekillendirmeleri gerekiyor.Hiç kimsenin diğerinin düşmanı veya rakibi olarak görmeden mesleki standartlarımızı ileriye taşıyacak enerjimizi ;birlikteliğimiz eliyle beslememiz gerekiyor. Eğitimli meslek profilimize uygun olarak ve egemen politik kültüre tezat; herkese eşit mesafede, "eleştiri"sözcüğünün nötr olduğunu bilen ve her eleştiriden yapıcı mesajları kaydeden ve ciddiye alan ,karar süreçlerine empati kurarak tüm rehber bileşenlerinin kaygı ve isteklerini de kendi fikri imiş gibi savunabilecek bir "anlayış" değişikliğinin müjdesi belki de gelinen süreç. Kollektivizmin ,dayanışmanın , her şeyden önce meslektaşa saygının gerekliliğine inanan ve eski alışkanlıklara son veren bir anlayış. Kazanan veya kaybedeni olmayan bir hizmet yarışını önde bitiren kadronun kucaklayıcı olması meslektaşlarımızca da takdir kazanacaktır. Meslektaş olarak farklılıklarımız olabilir. Farklı aidiyetlerimiz olabilir; veya eğitim veya sosyo-kültürel farklılıklarımız da olabilir.Birbirimizi mutlaka sevmek zorunda da değiliz.Ancak farklılıklar da olsa eşit birer birey olma paydamızın gereği olarak "saygıyı"hepimiz hak ederiz. Umarım bu süreç herkes için öğretici olur.Umutlarımızı,heyecanımızı ve enerjimizi birleştirirsek "rehber " camiasını tüm unsurlarıyla (tüm farklılıklara rağmen) daha ileriye taşıma anlamında büyük yollar katederiz.Polemikleri körüklemenin hiç zamanı değil.Enerjimizi bu çetin süreçte önümüzde dağ gibi birikmiş sorunlarımıza odaklamalı; eğitimli insanlara yakışır şekilde genel kurul iradesine sahip çıkmalı; bugünlere gelmemizde emeği geçen tüm meslektaşlarımıza şükran duymalı ve meslek birliğimizin soyuttan somuta geçmesine sevinmeliyiz.Hayırlı olsun...

18 Haziran 2013 Salı

İlk Deneyim

Geziparkı eylemlerinin 18.gününde bu yazıyı yazmaktayım.18 gün boyunca gelişmeleri takip edip; sağlıklı bir değerlendirme yapmaya çalışırken; aslında bunun bir süreç olduğunu gördüm.Bu süreçte neler öğrendik neler...Biber gazı tabancasının hangi açı ile ateşlenmesinden tutun portakal gazının uluslararası silah konvansiyonu gereği kullanılamayacağından,gazların etkilerini gidermeye varan solüsyon üretimi mi dersiniz,toma isimli araçların neler olduğunu nasıl çalıştığını,sıktığı suya katılan kimyasalları,talcid ve rennie isimli mide gazını gideren ilaçların başkaca nasıl kullanılacağından,göz altı sürecinde neler söyleyeceğimizden, arama iznini olmadan arama yapılamayacağını mi dersiniz,savaş hukukunda hastanelere-revirlere saldırmanın yasak olmasından tutun; barikatın nasıl kurulacağından , twitter veya facebook üzerinden yapılacak saldırıların ihbarını veya gerçek ve gerçek olmayan fotoların paylaşımından,dezenformasyonu veya fotoshop hilelerinden,Taksim meydanına açılan tüm sokak ve cadde isimlerinden ve gezi parkının google earth ile yerinin tespitinden, vurulan direnişçinin öldüğü yere asılan "polisimize teşekkür ederiz" afişinden, çadır aramalarında yüzlerce prezervatif bulunmasından,ters kelepçe ile gözaltına alınan doktorlardan, yaralı dolu otel lobilerine atılan biber gazından,medyanın gücünden-utancından, kamu olanaklarının iktidarlarca nasıl kullanıldığından,camilerin revir olmasından ,ardından orada bira içildiğinden veya ayakkabı ile girildiğinden veya toplu .... yapıldığından,marjinallerden orjinallerden,sanat severlerden,Mustafa Keser'in askerlerinden,gezideki komünden ,devrim marketten,çadırdan,açık hava konserlerinden, anti-kapitalist müslümanlardan,ulusalcılardan,solculardan,apolitiklerden,twitter taglerinden,boğaz köprüsündeki gece yürüyüşünden,gazi mahallesinden,Tomalı Hilmiden,Kuğulu parktan,Güngoğdu Meydanından,Cumhuriyet Meydanından,tencere-tavadan,lezbiyen-gay ve transeksüellerden,çarşıdan,davulcu Vedattan,Optik başkandan,cadı avından ve umuttan-dirençten-mizahtan ve acıdan ve ölümden hiç 18 gün üst üste haberimiz ve ilgimiz olmamıştı. Gezi olaylarını alelade bir çevre hareketi olarak algılamanın hatalı bir yaklaşım olacağını sanırım.Evet kendi yaşam alanlarına bu denli yoğun müdahalelerin ve "format atma "isteğinin tepkisel ve kendiliğinden ve de örgütsüz ve de hazırlıksız bir sosyal-patlamadan söz edilebilir.Ancak demokratik reflekslerin artık daha da cesaretleneceğini düşünüyorum.Tabii cadı avı ve uzun tutuklulukla baştan cezalandırılacak soruşturma-yargılama-delil (!) toplama süreçleri gençlerin ve kitlelerin cesaretini kırmazsa.... Günlerce (gezi olaylarından önce ) falancanın TV si diyerek çok da itibar etmediğimiz küçük kanallardan olan biteni izlemek zorunda kaldığımız düşünülecek olursa mutlaka kamu-halk denetiminde işleyecek bağımsız bir basına ve haber alma özgürlüğüne ne kadar ihtiyaç duyduğumuz ortada.(Kaldı ki o tüy döken kremden ve muhteşem hortumlardan neredeyse herkes sipariş de vermiş) Medya gruplarının neredeyse tüm sektörlerde iştiraki olan dev birer holding olduğu ülkemizde buna şiddetle ihtiyacımız var. Yeni politikalar üretecek ve dinamizmini özgürlük paydasından ve tüm hassaslıklardan besleyecek; entellektüel bir dili ve sokak dilini konuşacak ,tüm ayrımların önüne geçecek,tüm aşağılamaları-ön yargıları kıracak,itilip kakılanların,ezilenlerin haksızlığa uğramışların yanında, tüm politik klişeleri patlatacak (solcuların anti-kapitalist müslümanların namazında onları korumaları gibi) tüm sosyal katmanları kucaklayacak yeni bir politik bakışa olan ihtiyaç da ortada.... İmgeler,resimler,silüetler,acı duyan insan suretleri,kafası gözü patlamış insancıklar,kırmızı etekler,"çevik kuvvet beyaz desene"ler,hayatının baharında solmuş fidanlar..... Bazı günler utanç ve kederden kahroldum bazı anlarda ise gülmekten kendimi alıkoyamadım. Acılarla dolu olduğu kadar umutlarla dolu bir 18 gün yaşadık.12 Eylül cuntasının baskısını işitmemişlerin baş rolünde olduğu bir deneyim.Yani acemilerin ilk deneyimi...

19 Mayıs 2013 Pazar

Ah Bünyem Ben Senden Çok Çektim...

Sözleşme yapılacak ama hadi hepimizi sigortalı yapmak isterlerse ne yapılacak... Sözleşme yapılacak ama hadi o ücreti ödemezlerse ne yapılacak, Sözleşme yapılacak ama yazılı parayı kim alacak, Sözleşme yapılacak ama henüz denetleme tutanakları yayınlanmadı, Sözleşme yapılacak ama henüz ruhsatnameler gelmedi, Sözleşme yapılacak ama tüm bilançolar degismeli, Sözleşme yapılacak ama komisyonlar değişirse, Sözleşme yapılacak ama vergi ne olacak, Sözleşme yapılacak ama fatura ne olacak, Sözleşme yapılacak ama denetleme yapılacak mı, Sözleşme yapılacak ama geçiş süreci gözetilmeli, Sözleşme yapılacak ama ben maaşlıyım, Sözleşme yapılacak ama Tursab iptal ettirecek.... Sözleşme yapılacak ama patron/şef/mali müşavir/...... abim/ablam/bünyem istemiyor, Evet sonunda sorunun kaynağı bulundu....bünye. Sanırım tüm sektörden daha fazla sözleşmenin yapılmasından ziyade yapılmaması için bahaneler üreten ve daha neler üretecek olan ne yazık ki rehber camiasının kendi bünyesi. Yıllardır hakkını aramamış, kısa yoldan yolunu bulmuş, ahbap cavuşla iş görmüş, dayanışma kavramını hiç duymamış koca bir bünye. Yıllardır emeğinin karşılığı yaptığı işi iş olarak görmemiş, evinden çocuklarından ayrı kalmış (hem de ücretsiz olarak), meslek hastalıklarına tutulmuş,aile yaşamını kaybetmiş, akrabalıkları -hısımlığı ihmal etmiş,cenaze-düğün-bayram kaçırmış, meslektaşının işini almaktan hiç rahatsız olmamış, sorumluluk almaktan hep kaçınmış, tek kuruşunu vergilendirmemiş,avantadan-hanuttan-dalavereden medet ummuş,hayata dair bir duruş sergilemeyi kerizlik addetmiş,köprüden geçene kadar ayıya dayı demiş,bal tutan parmağını yalamış,güçlünün yanında olmuş,ağamsın-paşamsın nidaları ile ortalığı inletmiş, İlkesizliği ilke edinmiş bir bünye... Aynı bünye ne yazık ki ekonomik zorlukların da üstesinden gelmekle boğuşmuş.Ekonomik zorlukları aşmanın her yolunun mübah olduğu anlatılmış kendisine.Taaaaaaa çocukluğundan beri anlatılmış,örnekleri gösterilmiş,korkutulmuş.İşsizlikle korkutulmuş,adının çıkmasından korkutulmuş,samimiyetten-arkadaşlıktan-dayanışmadan korkutulmuş....Birlik olmaktan,hak aramaktan,fikir beyan etmekten ürkütülmüş.Münferit kurtuluş öğütlenmiş,gemisini kurtaran kaptandan bahsedilmiş,”memleketi sen mi kurtacaksın??” denmiş,sinmiş. Maaş kartı elinden alınmış,sigortasını kendisi öder olmuş,maaşı geri ödemiş,yevmiyeyi almamış veya geri vermiş....İnancını kaybetmiş alamayız,vermezler,adımızı çıkarırlar,çalışamayız demiş de demiş.... Bir de yağcıları görmüş,işlerin ballısını alan ,hiç iş kaygısı olmayan her “devrin” her “ şefin” adamı olanları...Maalesef ama gerçekten maalesef büyük ölçüde bu şekilde yürüyor işler.... Yani bünye arızalı...Sadece bünye mi? Sanırım memleketin turizmdeki izdüşümü tüm bunlar...yani memleket de arızalı...

6 Mart 2013 Çarşamba

Kuzuların Sessizliği

Bilindiği üzre 6326 sayılı Turist Rehberliği Meslek yasasının uygulanmasını sağlayacak olan yönetmelik nihayet yayınlandı.Yönetmeliğin içeriğini tartışmdan önce odaların çatısı olacak "birliğin" ve "tur sözleşmesi"nin ve "denetleme esasları" gibi hayati önemi bulunan kurumların tesisi için yönetmeliğin yayınlanması gerekiyordu;bu da oldu.Tüm meslek erbapları gibi meslek yönetmeliğinin mesleğin kendi dinamiklerince hazırlanmasının gerekli olduğu savıyla yapılanın Anayasa'ya aykırılık olgusu muhalefetçe mahkemeye götürüldü ; ve bu yetkinin bakanlıkta olmayacağı yönünde karar çıktı.Yani önümüzdeki süreçte ne bakanlığa ne de başka meslek birliklerine danışmadan "yeni" ve "kendimize ait" bir yönetmeliği hazırlayacağımız durumu da kesin gibi.(AnayasaMahkemesinin gerekçeli kararının açıklandığı gün durum kesinleşecektir). Ne var ki yönetmeliğimize koymak adına çok yoğun girişimler yapılmasına karşın koyamadığımız hükümler (özellikle de sahilcileri ilgilendiren) oldu.Şöye ki; yasaya ve yönetmeliğe rehberlik mesleğinin serbest veya aylıklı;yani fatura keserek yada aylık maaş bordrolu olarak ifa edileceği koyularak sadece günlük taban yevmiyesinin değeri biçildi.Buna karşın aylık maaş konusunun ne düzeyde gerçekleşeceği konusunda herhangi bir hüküm yer almadı.Yani günlük net ücret olarak 250-300 TL aralığında bir para öngörülen meslektaşların aylık olarak çalışmaları konusu teorik olarak asgari ücrete dahi (!) mümkün olabileceğine işaret ediyor.Yeni yönetmelik çalışmalarında sözkonusu aylığın asgari 12 ila 14 günlük ücret altında olmayacağı hükmü konulabilecektir.Bu konuda kimsenin şüphesi olmamalıdır.Ancak bu konunun da idare mahkemesine taşınması sözkonusu olabilir.Liberal ekonominin en önemli unsuru bulunan "sözleşme özgürlüğü" prensibi bu sebeple yönetmeliğe konulacak bir hükmü sürekli tehdit edebilir.Bu durumda iki yol çıkar karşımıza bunlar da; ya meslektaşlar sejur karakterli işlerde işverenden 12-14 günlük ücrete karşılık gelecek bir maaş talep etmelidirler ya da aylıkçılığa veda ederek; 30 gün 1300-1500 TL kazanmak yerine ayda 8 gün çalışarak 2000 TL kazanmayı tercih edeceklerdir (etmelidirler).Bu arada tüm organlarıyla vücut bulacak birliğin tespit ve ilan edeceği (tavsiye niteliğinde) sezonluk-aylık maaş önerilerinin tüm meslektaşlar açısından bağlayıcılığı bulunacaktır.Ayrıca yasayı ve yönetmeliği incelerseniz mesleğin itibarını ve meslektaşlar arasındaki fırsat eşitliğini bozacak davranışlarında direkt bir disiplin soruşturmasına sebebiyet vereceğini unutmamalıyız.Sejur şirketlerinin nabız yokladığı şu günlerde edindiğim izlenimlere göre maaş konusunun yönetmelikte yer almamasının da verdiği cesaretle herhangi bir iyileştirmenin dile getirilmemesi kabul edilemezdir.Yapılacak yeni kadro çalışmalarında günlük ücreti ödemek yerine şişirilmiş kadroları "ucuz" aylıklarla yeni nesil rehber meslektaşların "bordrolu mahkumlara" çevrilmek istendiği durumu ortya çıkmaktadır. Tüm yukarıda sayılan durumları bir kenara bırakarak meslektaşlarımızın artık yasası ve kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşuna ve de birliğine sahip olduğunu bilerek hareket etmesi ve sahipsiz günlerin de geride kaldığını asla unutmaması gerekiyor.Çok klişe olsa da artık "çaresiz" değiliz.Aksine artık yasamıza ve mesleğimize sahip çıkan ve gücünü kamudan alan;saygınlığı davranışlarımızla sabit olacak ve yaptırımlarını devlet erkiye kullanabilecek odalarımız ve birliğimiz mevcuttur.Artık kimselerden değil kendi camiamıza ve yasaya ve yönetmeliğe uygun davranışlar göstermeye mecburuz.Mesleğimizin saygınlığını düşünerek hareket etmeliyiz.Saygılarımla....

Bu Bir Veda Yazısıdır

 Rehber örgütlenmesi süreçlerinde yıllarını geçirmiş bir meslektaşınız olarak mesleki konulardaki son yazımı kaleme almaya karar verdim. ...