21 Mart 2012 Çarşamba

En İyisi Uyumak

Uykudan uyandığımda kafamdan geçenleri şöyle sıralayabilirim;
Nerdeyim? Evdeyim,
Turda değil miyim? Hayır, otel odasına benzemiyor..şükür evimdeyim..
Transfer yok muydu? Allahtan; yapmış gecenin dördünde gelmiştim eve…
Oğlum evde miydi? Yo… okula gitmiş olmalıydı..bu saatte dersi başlamış olurdu…
Kaçıncı sınıftaydı? 6.sınıftaydı…
Sahi neydi şu 4+4+4 ? Takım dizilişi gibi ama bizim çocuk ikinci dördün içindeydi…
Kaçıncı sınıfta başlıyordu şu fıkıh, hafızlık dersleri? Sanırım ikinci dört yılda seçmeli olarak başlayacaktı…
Bu dersler zorunlu muydu? Hayır seçmeliydi…
Bu dersler hangi okullarda verilecekti? Tüm okullarda…
Bizim çocuk kindar mıydı dindar mı? Şükürler olsun hiçbiri…
Alternatif görüşler var mıydı? Elbette vardı..ama bölük pörçük…
Eğitim bilimsel temellerde mi verilmeliydi? Kesinlikle…
Eğitim çocukların ihtiyaçlarına göre mi yoksa,ideolojik bir araç olarak mı şekillenmeliydi?...üffffffff….
Bahar mı geliyordu? Evet sanırım Bahar Bayramı da gelmiş çatmıştı…
Bahar ve Bayram havası var mıydı?...Ne yazık ki hayır…bu aralar dikkat edilmeliydi….
Afganistan’da ülkemizin çıkarları mı vardı?...Sanmam…ama büyük ülkeyiz ya…
Benzin fiyatı 8 kuruş artmış mıydı? Sanırım litresi 2 avroyu bulmuştu…zaten satmıştım da arabayı…
Kalkmalı mıydım işler ne durumdaydı? Gerek yoktu İşler pek bi zayıftı….
Memleketin dış borcu 600 milyar dolar mı oluştu?....hmmmm….
Heslerin durumu ne olacaktı?....şeyy….
GDO’lu ürünlerle ilgili yönetmelik ne olmuştu?....bilmem…..
Pozantı cezaevi?....
Sivas davası?....
Basın özgürlüğü-tutuklu gazeteciler sorunu ne alemdeydi?....
AİHM Türkiye başvurularını askıya mı almıştı?....
ITB fuarında Türkiye standının durumu neydi?....
Meslek yasamızın durumu ne olmuştu?....
Yaz işlerine yönelik çalışmalar var mıydı?....
Dışarı çıkmalı mıydı bugün?....Sanırım dışarısı pek de tekin değildi en iyisi uyumaya devam…..

1 Mart 2012 Perşembe

Bişey Yapmalı...

Sanırım hepimizin ortak sorunudur şu “kayıtsızlık” meselesi.Hani aslında bir şeyler yapmaya meyilli de olsak ardından bizi teslim alan şu “hareketsizlik”.Küçüklükten beri içimize zerkedilmiş olan “aman çocuğum…dikkat et bak cebine bir şeyler koyarlar” gibi saf tenbihlerin veya “oğlum/kızım sana mı kaldı doğruyu söylemek…” tarzlı apolitikleştirme çabası ebeveynlerimizin veya “okulun bitsin ne yaparsan yap..” kolaycılığıyla da en sonunda “donuk”-“tepkisiz”-“kayıtsız”’lardan oluşan bir toplum haline geldik.(Kendini her şeyden soyutlamanın en güncel yolunu da bulmuş insanlarımız;kulaklık takmak.Dikkat edin tüm toplu taşıma araçlarında her yaştan insan telefonuna taktığı kulaklıkla kendini tamamen soyutlamaktadır.İsteyenler bu gözlemi kendileri de yapabilir.)Bir noktada da “nasıl olmasın” dediğinizi duyar gibiyim.O kadar darbelerden, tutuklamalardan, yargılamalardan, mapusluklardan,hasretliklerden ve soruşturmalardan elbette etkilenecektir toplum.Yılgınlaşacaktır. Korku artık toplumumuzun her alanında hissettirecektir kendini. Her yaş grubunda her toplumsal sınıfta her iş dalında. Canımız artık hiçbir şeyi eleştirmeyi-değiştirmeyi-dönüştürmeyi istemiyor; istese de mecalimiz yok.Evde-okulda-sokakta-dolmuşta-iş yerinde-trafikte-politikada-sanatta-basında-ilişkilerde gördüğümüz ve acilen değişmesi gereken tüm olumsuzlukları görmezden gelen; tavır alması gerekirken almayan “donuk” insanlar olduk çıktık.Bu durumda şüphesiz toplumsal tepkilerimizi bu denli arızaya uğratan kimi kalıptan da söz etmek gerekiyor sanırım.Şu kadercilikten mahsul “ her şey olacağına varır nasılsa bir şeyler yapılamaz..”veya “tamam olumsuzluklar var ama mühim olan can sağlığı..”gibi ; hani “en azından yaşıyoruz abi” tarzı kendini avutma tarzıyla veya “her günümüze şükür bunları bulamayanlar var..” tevazusuyla avunan insanlar.Bu tepkisiz-kayıtsız insanların başına gelebilecek her şey ve herkes de bu durumun farkında. Hele bir de kimileri var ki bu enerjisi bitmiş insanlara insanlık dışı davranmalarına karşın hiçbir tepkiyle karşılaşmıyorlar. Bu durum çok üzücü bir hal aldı. Normal koşullarda tokadını esirgemeyeceğin tipler nelere cesaret edebiliyorlar bir bilseniz…İnsanların olumsuzluklarda tepkilerini ortaya koyabilecekleri toplumlarda vatandaşın vatandaşı veya insanın insanı denetlemesi gibi resmi bir vasfı olmayan “sivil denetim/dayanışma” diye de bir kurum vardır.Mesela trafikte magandalığın kollukça cezalandırılacağını bilenler; vatandaşa da çıkışamaz çünkü vatandaş(ların) anında haklı etrafında toplanacağını bilirler.Memleketteki magandalar ise yılmış-bitmişlerin üstlerine gitmek bir yana onları mümkünse madara etme yolunu tercih ederler.Çünkü bilirler ki dayanışma ruhu yoktur.Bilirler ki trafikte birileri kavga etse kimseler dönüp bakmaz kimseler müdahale etmez; aksine daha hızlı bir şekilde olay yerinden uzaklaşmanın yolunu ararlar ve oturdukları arabalarının içinde hiç rahatsız olmadan bir de ahkam keserler.Ama camı açıp iki kelam etmezler.Etmeyeceğinizi bilenleri daha da cesaretlendiren de tam olarak bu gerçekliktir. Evet bu “aymazlık” bize-hepimize bizlere dayatılanı kabul etmekten başka yol bırakmıyor. Buna karşı çıkmanın yolu ise hepimizin karşılaştıkları durumlara kayıtsız kalmayarak sesimizi çıkarmamız yolundan geçiyor. Bu sokakta karşılaşılanlardan politikaya,iş hayatından sanata,spordan siyasete tüm alanlarda ve birlikte yapılmalıdır.Zira tek tek yapılandan dayanışma oluşmaz.Yapılacaksa hemen başlanmalı herkes işin ucundan tutmalıdır.Yani bişeyler yapılmalı…

Derin uykudaydım sesine
Uyandım ter içinde kaldım
Uyku tutmadı

Yolun ortasında henüz
Onaltısında vuruyorlar oysa
Bişey yapmadı

Sanki onlar hancı halkına
Yabancı biz ise kiracıyız da
Evden atmalı

Birisi oy peşinde öteki rant
İşinde kıyamet değilse bile
Bişey kopmalı

Bişey yapmalı
Hey bişey yapmalı
Hey bişey yapmalı
Hey

Herkesin fikrince farkımız
Çok ince yutmaya gelince
Demir lokmayı

Hileli terazi han hamam
Arazi konuşanı aşi deyip içeri
Tıkmalı

Faili meçhuller çöple
Beslenenler çalıp duran ziller
Uyandırmalı

Moğollar



20 Şubat 2012 Pazartesi

21 Şubat Dünya Rehberler Günü

Tüm rehber meslektaşlarım için;
Hani ne demişti Cahit Sıtkı üstat “… Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun..”
tıpkı onun gibi 2012 yılının Dünya Rehberler gününde ben de meslektaşlarım için şunları isterim;

- Planlı kentleşme,
- Yağmurlarda çalışan kanalizasyon,
- Trafik sorununa çözüm,
- Park ve yürüyüş ihtiyacına cevap,
- Evsizlere ev,
- İşsizlere iş,
- Yalnızlara Eş,
- Bekarlara kısmet,
- Hayvanlara barınak,
- Hastalara hastane,
- Eğitimsizlere okul,
- Sokak çocuklarına yuva,
- Tinercilere terapi,
- İnançlara saygı,
- Fikirlere hoşgörü,
- Turizmde patlama,
- Otellerde doluluk,
- Otellerde rehbere ve kaptana oda,
- Otobüste konfor,
- Lastiklerinde profil,
- Çalışan mikrofon,
- Deneyimli ve güler yüzlü kaptan,
- Tur ve turist sayılarında coşma,
- Keyifli turist sayısında abarma,
- Güzel turist sayısında tavan,
- Meraklı ve coşkulu turist sayısında katlanma,
- Eğitimli ve paralı turistlerde artma,
- Alış-veriş yapan turistlerde ivme,
- Cömert turist sayısında rekor,
- Önyargısız turist sayısında şahlanma,
- Bahşişlerde kopma,
- Her şey- dahilde azalma,
- Duyarlı ve sorumlu vekiller,
- Rehber isteklerine kulak veren komisyon üyeleri,
- Meslekte yasa,
- Yasalara saygı,
- Adil rekabet,
- Paylaşımda adalet,
- Rehberlerde kendini geliştirme,
- Meslektaşlarda birbirine güven-dayanışma,
- Genç rehberlere özgüven,
- Rehber ailelerine daha fazla zaman ayırma,
- Çocuklara ilgi,
- Yaşlılara hürmet,
- Meslek örgütlerinde şeffaflık ve hakkaniyet,
- Muhalefette düzey,
- Seçilmiş meşru yönetimlere saygı,
- Yaşlı rehberlere rahat bir emeklilik,
- Acentelerde daha az bürokrasi,
- Yevmiyelere zam,
- Turistik hizmetlerde kalite,
- Camilerde “Rehber”,
- Ören yerinde “Rehber”,
- Milli parklarda “Rehber”,
- Meslekte sosyal güvenlik,
- Kazançta vergilenme,
- Herkese Sağlık,Sağlık ve Sağlık diliyorum….

Tüm meslektaşlarımın 21 Şubat Dünya Rehberler Günü kutlu olsun….

16 Şubat 2012 Perşembe

Rehberlik Mesleğinde “Mesleki Bilginin Devamlılığı Sorunsalı” veya “Günü Kurtarma Geleneği”

Bu yazımda rehberlik mesleğinin karşı karşıya olduğu zorluklarının bir kısmına ilişkin tespit ve eleştirilerimi sıralamak istedim.
Tarihe, arkeolojiye, mitolojiye, geleneklere tanık rehber aynı zamanda gününe de tanıklık eder (edebilir) mi? Etmeli midir? Hangi araç ve yöntemi kullanmalıdır ? Ülkenin objektif olarak tanıtımının rehberlik mesleğine ve ülkemize faydası var mıdır? Ülkenin tüm gerçeklerini tüm çıplaklığıyla ifadesinin meslektaşlarımızın işine ve kazancına etkisi var mıdır?
Uludere olayı, KCK-Ergenekon-Kafes-Balyoz-Sarıkız soruşturmaları, Soykırım oylaması, MİT yasası,Şike soruşturması, Cari Açık,İşsizlik,Hopa Olayları,12 Eylül yargılamaları ve nihayet Başbuğ’un tutuklanması…Aylardır gündemimizde bulunan konuları takip eden sadece ulusal basın kuruluşları olmayıp ; uluslararası basın da tüm olayları ayrıntılı olarak yurtdışından irdelemektedir.Ülkemize gelen okumuş-yazmış (Bu kitlenin sayısal olarak çok az olduğu gerçeğini de vurgulamak isterim ) turistlere laf yetiştirmeye zamanı-isteği olmayan rehber meslektaşların tarafsızca tüm ülkenin gündemini takip etme zorunluluğu mutlaktır; bu tartışma götürmez.
Ülkemizin geniş coğrafyasına sığmış tüm kültürel birikimlerin kadim izleyicisi ve anlatıcısı olan rehberlik mesleğini icra eden meslektaşlarımızın günümüz Türkiye’sini nerden gördüklerini hep merak etmişimdir. Yılın büyük bir bölümünü turistlerle geçiren meslektaşların ancak kendi memleketlerine gittiklerinde; ülkeyi ancak orada bulunup turizmle iştigal etmeyen insanlarla (akraba-eş-dost vs.) yani “yerlilerle” buluşması sonucu farklı bir bakış açısı bulup; ülkenin gerçek gündemiyle yüzleşmesi turist rehberlerinin ülkelerinin gerçek gündeminden soyut-yabancılaşmış bir yaşam sürdürdüğünü kanıtlar. Gerek çalışma koşullarının gerekse yaşam standartlarıyla ülkemizle örtüşmeyen rehber meslektaşların sokağın gündemiyle ancak “gezi esnasında- şehir turu dolaysıyla” muhataplığı sonucunda sürekli şaşırarak gelişme gösteren “yeni “ durumlarla da ancak gezdirdiği turist gruplarıyla tanık olabilmektedir. Meslektaşlarımız ülkemizin genel gidişatını objektif olarak gözlemleme yetisini biraz da turizmimizin genel gerçeklikten kopmuş olması dolaysıyla da gerçekleştiremediğini de açık yüreklilikle söyleyebilirim. Zira ülkemizde pazarlanan mal ve hizmetlerin çeşitli sebeplerden dolayı gerçek-reel-ideal düzeyde olmamasından dolayı pazarlama araçlarının ; buna rehber faktörü de dahil; gerçeklikle ilgisinin az olması kaçınılmazdır.Ayrıca sıkça karşılaştığımız “Deniz-Kumsal-Güneş” konseptli turistlerin pek de memleket meseleleriyle ilgilenmedikleri gerçeğini de göz ardı etmeden veya okumuş-yazmış turistin de alışverişe konsantre edilmesinin önemli sayılmasından dolayı memleket meselelerinden uzak durulması da salık verilmektedir.Bu gerçeklikten kopuş anlamını da taşıyan önemli durumun sonucunda ise farazi bir memlekette veya “ sanal” bir ülkede yaşandığını sanan meslektaşlarımız da vardır. Gerçeklikle ilginin azalması sonucu muhakeme yetisi de sendeleyen meslektaşlarımızın ; meslek veya sektör dışında herhangi bir uğraş edinme veya iş kurma durumuyla yüz yüze gelince başarılı olamamalarının bir sebebi de bu olmalı…Evet memleketlerini “Edirne’den Ardahan’a” dek tanıyan,ören yeri –müze demeden her yıl binlerce kilometre tepen; ancak ülkesinin hem ekonomik hem sosyal gelişimlerine yabancı kalınabilen bir meslek dalıdır aslında Turist rehberliği…Nazım’ın dediği gibi:..”hani şu derya içre olup deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf. “Sanırım bu eleştirinin önüne geçmenin tek yolu biraz daha sırça köşklerden ayrılıp “halka” karışma, sokakta-pazarda insanların duygu ve hislerine kulak kabartma ve insanlarla bol bol konuşma olduğunu görmek gerekir.
Son yıllarda sosyal medyanın gelişmesiyle biraz daha politikleşen meslektaşların içeriği ve kaynağı belli olmayan paylaşımları da kalıp olarak paylaşıp; o konuda “sanal alemde” fikir ortaya koymaları da ilginç olmuştur. Kimi “özlü söz” sitelerinden hoşa giden vecizeleri paylaşan arkadaşlarımızın vecizelerin sahiplerini araştırmadan kullanmaları da yine süregelen yüzeyselliğin bir sonucudur. İnternet araçlarını ve kaynağını araştırmadan “tüketici “olarak paylaşılan her şeyi doğru kabul etmek de doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Yine kaynağı belli olmayan dayatma-tehdit veya ötekileştirici paylaşımların kime veya hangi çevrelere hizmet ettiği belli değildir.
Tüm bunları aşmanın yegane yolunun ancak meslek kuruluşlarının temel bilgileri tekrar ve ilginç bir şekilde söyleşiler, konferanslar, sunumlar veya meslek içi eğitim araçlarını kullanarak (ki burada konusunda uzmanlığın yanında hitabeti güçlü ve dikkatleri toplayabilecek konukların kullanımı da çok önemlidir) meslektaşlarımıza aktarma yolunun çok önemli olduğu düşüncesindeyim. Donanımını yıllar içinde kaybeden veya bilgi birikiminin gerilediğinden şikayet eden onlarca meslektaşımıza tanıklık ettim. Rehber meslektaşların şikayetlerinden birinin de gelen turist yığınlarının ne yazık ki istenilen düzeyde (hem gelir ve hem de eğitim düzeyi itibariyle) olmayan insanlar olmaları hasebiyle bilgi dağarcığının yıllar öncesi edinilen temel bilgileri dahi aşındırdığı şikayetidir.Bu sebepten ötürü bildiğini varsaydığımız tüm bilgileri üşenmeden tekrarlamak ve aşınmaya başlayan köşeleri tespit etmekte ;mesleğimiz açısından büyük fayda görüyorum.
Her ne kadar yoğun iş temposu ve kazanç elde etme gayreti rehber meslektaşlarımızı çok yorsa da, mesleğe kendi içinden bir devinim kazandırmak meslek örgütlerimizin temel amaçlarından olmalıdır. Maksat sadece günü kurtarma olmamalıdır.Herkese selamlar…

4 Ocak 2012 Çarşamba

Ankara Ankara Güzel Ankara...

Rehberlik mesleğinin saygınlığı-özlük hakları derken yeni yılda yepyeni sorunlarımız oluştu .Bu satırları kaleme alırken Rehber Odaları ile dernekleri Ankara’da mesleğimizin geleceğine hasıl olmuş yeni sorunları görüşmek üzere toplantı ve istişare halindeler.Meslek yasamızın “rehbere rağmen “ ve rehberlik uğraşısının mesleğe ve mesleki birliklere ihtiyaç duyacağı yerde paramparça hale getiren “yeni” yasa tasarımız önümüzde büyük bir sorun gibi dururken; hükümetin önce ülkemizin bir “gerçeği(!)” olan “Melelerin” eğitim alanında istihdam edileceğini açıklaması, ardından da dinimizin gerektiği şekilde anlatılamaması sebebinde dolayı “ cami rehberliği” adı verilen yeni kadroların ihdas edildiği ve 250 kişilik bir kontenjanın açıldığı duyuruldu.(Gerçi bugün de 28 Şubat “zulmünün (!)“ eseri olarak adlandırılan 8 yıllık kesintisiz eğitimin kesintili olarak 13 yıla çıktığı ve İmam hatiplerin orta okul kısımlarının yeniden açılacağı duyurusu geçti ajanslardan.)Tabii ki ülkemizin din adamı eksikliği gün ışığı gibi ortadayken (!) faal bulunan 7000 Profesyonel turist rehberinin de din bilgilerinin sınırlı olması dinimizin yanlış ifade edilmesi sonucunu doğurdu(!).Ancak benim de merak ettiğim ülkemizde sadece İslami eserler ziyaret edilmiyor (işimize gelince hemen Anadolunun tüm dinlere-kültürler beşik olmasından dem vururuz); sadece camilerin ziyareti yapılsa anlaşılır ancak Sinagogların doğru tanıtımı, Kiliselerin doğru tanıtımı,Sünni olmayan Müslüman ibadethanelerinin tanıtımı veya doğru tanıtımı da amaç olmamalı mıdır devletimizin? Dolaysıyla 250 “cami rehberi” doğru tanıtım hedefinin ne kadarını karşılar? Olması gereken rehber mesleğinin meşru ve yasal temsilcileriyle yapılacak eğitim işbirliği ile çözülemez mi? Rehberlik mesleğinin genel unsurları bulunan sanat tarihinin,mimarinin, arkeolojinin,mitolojinin de günün birinde adı geçen alanlarındaki uzmanların “efendim doğru anlatılmıyor” gerekçesi ile itirazı durumunda her örenyerinin kapısında 10’ar kişilik (mimar,sanat tarihçi, arkeolog vs). heyetlerle gezdirilebileceği durumunu düşünmek bile insanı güldürüyor.Yani sevgili meslektaşlar mesleğimizin standartını ve eğitim seviyesini artırma yerine yerine yeni kadroların oluşturulmasını kabul etmek istemiyorum.Velhasıl sevgili meslektaşlarım önceliğimiz tabii ki mesleğimizin çeşitli sebeplerle başkaca kadrolara kaptırdığımız/kaptıracağımız tasarruflarla etkin bir kamuoyu oluşturarak ve haklılığımızı meşru ve yasal platformda dile getirmek ;ayrıca tüm demokratik enstrümanlarla hakkımızı aramak olmalıdır.
Bunu yapmazsak veya yapamazsak nitelikli birer transfer elemanına giden mesleğimizin gelecek kuşaklara bırakılması ancak ve ancak bir hayal kalacaktır. Bu konuda herhangi bir şüpheniz olmasın… Bugüne kadar herkes kendi işini ilgilendirmediğinden dem vuruyordu, ancak artık mesleğin topyekün olarak büyük bir tehdite maruz kaldığı su götürmez bir gerçektir .Artık kimseler kendi çıkarını mesleğin genel ve yaşamsal önemdeki genel çıkarlarının önüne koyamaz.Evet deniz bitti…
Yasamızın bu haliyle geçmesi durumunda da irili ufaklı birçok odanın oluşacağı ve mesleki birliğin ;mesleki güç birliğinden çıkıp marjinal ve etkisiz birer “kulüp” haline gelecek olmasını hesaba katacak olursak, önümüzdeki süreçte tüm meslektaşlarla Ankara yollarını arşınlamamızın gereğini şimdiden belirtmek isterim.Odalarımızın ve derneklerimizin Ankara’dan iyi haberlerle dönmesini diliyorum; katılımcılığın-çoğulculuğun-akılcığın ve müzakere yönteminin ve galip gelmesini tüm kalbimle arzuluyorum.Yoksa bilindik güzel bir şarkıyla başkentte boy göstermemiz gerekecek.
Ankara, Ankara güzel Ankara,
Seni görmek ister her bahtı kara.
Senden yardım umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara...

12 Aralık 2011 Pazartesi

Nasıl Okuruz Yunus'u Karacaoğlan'ı

Mesleğimizin doğası üzerine bir inceleme yazısı yazma isteğimi sizinle paylaşmak istiyorum. Mesleğimiz bulunan profesyonel turist rehberliğinin kendine has birkaç özelliği bulunmaktadır .Bu özellikleri irdelemeye başlamadan tarihsel gelişimini de birazcık incelemek gerekir.Mesleğin ilk mensupları genellikle memleketin saygın okullarında yabancı dil öğrenen meslektaşlardı.Kendileri genellikle bürokrasinin veya varlıklı addeceğimiz çevrelerin çocukları olarak belirli bir aile içi ve okul terbiyesi görmüş; bitirdikleri okullar göz önüne alındığında mühendislik başta olmak üzere rehberlik mesleğine uzak ; ancak genel kültür ve entelektüel birikim açısından rehberliğin ülke vitrini olmasından dolayı donanımı en üst seviyede bulunan “saygın ve elit” bir kesimi oluşturmakta idi. Ülkemizin genel kırılma yılları bulunan köyden kente göçle beraber tüm toplumda olduğu gibi rehberlik mesleğinde de bir nitelik değişmesi meydana geldi.80 lerle beraber genel geçer kural haline gelen “kısa yoldan” ve her ne pahasına olursa olsun “köşeyi dönme” anlayışı ile beraber; günümüzün asli meslek içi kurallarının da temeli atılmış oldu.Mesleğini uzun yıllar istikrarlı ve başarılı yapma isteğinin yerini yalnızca “ para kazanma” arzusu aldı ki, bu arzunun tezahürü her “ne pahasına olursa olsun “ , “her ne koşulda olursa olsun” ve nihayet “ en kısa zamanda –en kestirme yoldan” anlayışının zemin bulmasına sebep oldu.Buna paralel olarak sektörün diğer aktörlerinin de aynı başkalaşıma uğramaması düşünülemezdi.Yani tüm toplumun tüm kesimleri aynı yozlaşmadan payını fazlasıyla alacak; şu istikrar ve başarı gibi değerleri temsil eden; namusuyla ,sebatla ve sevgiyle işini gücünü takip eden insanlara toplumda “işi bilmeyen”,”saf”,”aptal” veya “ korkak” sıfatları uygun görülecekti.Bu yıllarda çocuk olan biri olarak bu gelişmeyi fark edip yıllarca adlandıramadığımı itiraf etmeliyim.
Tüm bu gelişmeleri alt alta yazdıktan sonra hızla tüm meslek dallarına hakim olan ve genellikle “ne iş olsa yaparız abi” kısaltması ile meslek erbaplarının bir işi layıkıyla yapma gayreti yerine her işten anlayan (daha doğrusu hiçbirinde yetkin olmayan) yığınla meslek dalıyla ve erbabıyla karşılaşma durumuna tanık olduk. Aslında bu “ne iş olsa” sözü çok önemli bir şifreyi oluşturuyor. Bu şifreyi bendeniz şöyle okuma yolunu tercih ediyorum; hasbelkader bir iş dalında bir meslekte bulunan kişiler işlerine azami ölçüde özen ve saygı göstermelidirler.Mesleki birikimlerini geliştirme, işlerinde yetkin ve başarılı olmalarını kendilerine amaç edinmelidirler.Mesleklerini sürdürmeleri “ne pahasına “ değil zaman ve emek harcayarak “vazgeçilmez bir meslektaş “ olarak konumlanarak yapılmalıdır. Mesleğinin saygınlığı için uğraşmalı ;genç meslektaşların yetişmesi için yardımcı olmalıdır.Her işi değil “bir işi” severek, hakkını vererek icra etmelidir.İşini sevmeyerek yapanların başkaca işlere yönelmesi gerekmektedir.( Yoksa Y.Üzüm meslektaşımın hatırlattığı “Stockholm Sendromu” na benzer yani rehin alınanın rehin alana aşkı gibi garip bir durum çıkıyor ortaya.) Sevmediğimiz bir işi yapma zorunluluğu ne yazık ki mesleğin kendisine zarar vermektedir. Bu durum ne yazık ki bu denli somut hiç çıkmamıştı ortaya.
Mesleğimizin en belirgin özelliği ülkenin tarihi ve kültürel mirasını tanıtma misyonudur.Bunu yaparken de ülkemizin tüm tarihi ve kültürel değerlerine layık bir hizmet ifa etmeli, onlara saygımızı ifade ederken tembellik etmeden; öğrenerek,araştırarak, okuyarak ve de tüm ortak değerlerimizi ezberlemeden içselleştirerek ve de rol yapmadan inanarak yapmak durumundayız.Hititlerden Friglere,Likyalılardan Galatlara,Artuklulardan Seçukluya,Osmanlıdan Kemal Atatürk’e uzanan geniş yelpazeyi temsil etmede; yasal olarak memlekete gelen turistlerin önüne çıkan kişilerin “her ne pahasına “ olursa olsun konusunda tüm tarihi ve kültürel değerlerimize ,yani bizi biz yapan tüm değerler karşısında sevgi beslemeden yalnızca ama yalnızca parayı ve gücü ön planda tutmaları inanılmaz bir durumdur.Bunun vebalini taşımak da kolay değildir.Sonra nasıl okuruz dizelerini Yunus’un,Karacaoğlan’ın,Nazım’ın,Necip Fazıl’ın,Fazıl Hüsnü’nün…Unutmayın o kadar kolay değil bu işler…

15 Kasım 2011 Salı

Açık Çağrıdır

Bugün yazıma başlarken tüm ironi ve mizah öğelerinden arınmış bir dil kullanma yönünde kendime söz verdim. Sanırım vermek istediğim mesajın içeriğinin açıkça anlaşılması yönündeki içten isteğimin bu kararımda etkisi büyük oldu. Fazlaca kıyısında kenarında dolaşmadan üzerimize gelen “yeni sürecin” aciliyetine vurgu yapmak istiyorum. Şöyle ki Komisyonda bulunan yasa tasarımızın içeriğinin değiştirilerek meslek odalarının sayısının artırılması isteği (hem ülke hem de il bazında birden fazla meslek odası? Şaka gibi ); mevcut durumdaki kafa karışıklığı hesaplanacak olunursa rehber meslektaşlarımız arasındaki dağınıklığı açık bir kutuplaşmaya-ayrışmaya, son tahlilde parçalanarak güçsüzleştirmeye ve odaların etkisizleştirilmesine yönelik bir hamle olarak algılanmalıdır. Bu bağlamda artık ciddi anlamda önümüze bakarak yasamıza sahip çıkmanın günü ve zamanı gelmiştir. Birbirimizle olan ilişkilerimizde artık mesleğimizin yapılabilirliğini sürdürmek için acilen bir araya gelme zorunluluğu doğmuştur. Çalıştığımız-çalışacağımız işlerin , şirketlerin adının sanının hiçbir önemi yoktur.Birbirimizle olan ilişkilerimizin içeriği-yakınlığı veya birbirimize olan bakış açımızın hiçbir önemi kalmamıştır.Eylem sürecinin sonucunda tutunduğumuz tavrın veya daha da açacak olursak birbirimize sahip çıkma noktasındaki marazlı durumumuzun dahi hiçbir geçerliliği kalmamıştır. Unutmamalıyız ki ne şirketler geldi-geçti hiçbir varlık sonsuz değildir. Bu yıl burada gelecek yıl Allah bilir nerelerde olacağız. O yüzden ; mesleğimize bir bütün olarak sahip çıkmalıyız.Falancanın adamı filancanın yakını veya kankası olmanızın gerçekte hiçbir önemi yoktur.Nasıl ki şirket ve iş dengeleri en çok birkaç yıl sürüyor ise yine yeni dengeler oluşacak ve biz meslektaşlar yüz yüze bakmak zorunda kalacağız.Bu sebepten dolayı son günlerde sıkça beni ve benim gibi eylem sonrası çalışma sürecinin dışında kalan arkadaşlarla karşılaşıldığında edindiğim (ki kayıtsız şartsız her türlü koşulda çalışma zorunluluğu olan arkadaşlarıma haksızlık etmek de istemeden) vicdanen rahatsız olanların günah çıkarma veya kendini diğer arkadaşlarımızdan ayırma ve aklama veya acıma ;yüksünme ve şikayet etme ;hatta bıyık altından gülümsemenin hiç ama hiç gereği yoktur.Bilinir ki bu çok eski bir hikayedir…Birileri hakkını ister ve bunun sonunda zor durumda kalır bu çok ama çok bilindik bir durumdur…Ne ilktir ne de son olacaktır.Bu işe kalkışırken herhalde sonucunda gül bahçesinde madalya alacağımızı düşünmedik,beklemedik de.Dolaysıyla sebep ve sonucuyla tüm ihtimalleri hesapladık(bazı hesaplar da şaştı değil ama olsun…) , iyi de etmişiz… Bu ifademle tüm rehber meslektaşlarıma açık bir çağrıda bulunmak istiyorum. Gelin hep birlikte yasamızın istediğimiz şekilde çıkması yolunda irade gösterelim ve mücadele edelim. Mücadelemizin hiçbir şirketin özeli ile veya sahibiyle veya şefiyle, falanla veya filanla ilişkisi yoktur. Odaklanmamız gereken tek konu yasamızın hepimizi kucaklaması ve birliğimizi pekiştirmesi olacaktır. Herhangi politik veya ideolojik veya egemen güç tarafından bölünmemize fırsat tanımamalıyız. Bölünürsek yani falanca grubu bir oda filanca grubu bir oda kuracaksa yasa hiç çıkmasın daha iyidir. Odalarımızın süreci yakından izlediğini bilmekle beraber birer “rehber” olarak bizlere düşen görev elimizden gelen her şeyle oluşan bu olumsuz durumu ortadan kaldırmak olmalıdır. Hiçbir şey yapmayarak veya adam sendecilik yaparak sorumluluktan kurtulamayız. “Aman adımız anılmasın” veya “falancalar gibi oluruz” diyerek ve korkarak ancak günü kurtarırız. Mücadele edersek yarınımızı da kurtarabiliriz. Bu arada mücadele edenlerin ayağının kaymasından mutlu olanlara, onların sırtından yalanlar söyleyerek bir-iki iş fazla almanın hesabını yapanlara, iş alamayanlar sayesinde işler almaktan mutlu olanlara ve arkadaşlarının kanından beslenenlere söyleyecek sözüm tabii ki yok... Onlar zaten muhattap olmayı hak eden kişiler dahi değiller…
Yasamızın bizi tatmin edecek şekilde çıkması için yapılabilecek her türlü demokratik ve meşru mekanizmayı hayata geçirmek boynumuzun borcu olmuştur. Bu ilkeli-ahlaklı-erdemli duruşu sergileyemezsek inanın ki pek yakında en az yarımız sektör dışında bulacaktır kendini… Benden söylemesi…Sağlıcakla kalın.
Not:Bu arada Rehber ağabeyimiz Selçuk Şahin’in ameliyatının başarılı geçmesi ve onu her zamanki gibi aramızda görmek en büyük arzum olmuştur.Hadi bakalım dağların aslan adamı yen şu melaneti ve tez elden yanımıza gel…

20 Ekim 2011 Perşembe

Sahi..Nerede kalmıştık??...

Almanca rehberlerin eyleminin üzerinden yaklaşık olarak 3 ay geçti.Eylem esnasında eyleme yön veren çevreler için birçok söylenti türetildi.”Efendim bu herifler zaten tuzu kuru insanlar senin benim gibi işe ihtiyaçları yok” dendi veya “bunlar zaten acente kuracaklar o yüzden rehber ayartıyorlar “ dendi hatta “bunlar falanca yabancı operatörünün adamı ve falanca acenteyi batırmaya çalışıyorlar” dendi.İşi daha fazla ileri götürenler olduğu gibi geçmişte rehber örgütlerinde yöneticilik yapmış olanlardan kimileri eylemin zora gireceği görüldüğü anda gemiyi terk ederek sanal alemde yeni sayfaların oluşmasına ve eylemin yönetimi konusunda eleştirilere başladı.Şimdilerde ise gelecekteki oda seçimlerine yönelik çalışmalara başlayarak yandaş toplamaya başladılar.Velhasıl kelam rehber camiasının içinde bulunduğu şaşkınlıktan faydalanmaya başlayan çevrelerin iktidar olma çabalarının rehber mesleğinin geliştirilmesi ve haklarının iyileştirilmesi isteğiyle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.Çok üzücü…
Daha da üzücü olan gelinen süreçte çalışmak zorunda olan ve eyleme açıkça destek veren kesimler hakkında yürütülen karalama kampanyası.Deniliyor ki ”…hani düşük yevmiyeli işe çalışmayacaktınız? … ” veya “ …o kadar eylem yaptılar bak tıpış tıpış döndüler…” veya “..hem gaz ver millete sonrada iş peşinden koş..” gibi.Sevgili rehber arkadaşlarım demek ki eyleme gönül veren çevrelerin sanıldığı gibi kıyıda-köşede milyon dolarları yokmuş .Kira-irat-rant gelirleriyle geçinmeleri mümkün değilmiş ve de çalışarak hayatlarını sürdürmeleri gerekirmiş …Demek ki çalışıyor olmalarının da herhangi bir ayıp yanı yokmuş..öyle değil mi?Aynı zamanda işlerine devam eden arkadaşların da utanıp-sıkılmasına da gerek yokmuş…değil mi?? Arkadaşlarımızın her şeyin farkında olduklarını ve davranışlarının hangi anlama geldiğini bildiklerini biliyorum.Bazılarının vicdanen rahatsız olduklarını da biliyorum ama buna gerek yok ve çalışmakta ayıp bir şey de yok.Zira bilinmelidir ki bir ayıp varsa o da hakkını bilerek isteyerek yedirme noktasında oluşur.Yoksa kimseden yel değirmenlerine savaş ilanı beklenemez. Herkes her şeyin farkında…Amaç sistemi baltalamak veya sektörü bitirmek de değilmiş; sadece hak kavgasıymış biline. Eylemci çevreler olarak adlandırılan grubun bir üyesi olarak kolay yolu değil zor yolu; rahat yolu değil rahatsızlık veren yolu ve de oda-dernek-makam değil bilakis sadece hakkımızın peşinde olduğumuzu tekrar duyurmak isterim. Kimsenin hakkında, işinde, şirketinde, kazancında veya ünvanında gözümüz yoktur.(Allah mislini versin) Camiamızın içinde bulunduğu şaşkınlığın ve kafa karışıklığının tez elden atlatılacağına inancımız tamdır. Camiaya küsmek-gücenmek olmaz olur ise de camiayı terk etmek gerekir. Birbirimizi sevmeyebiliriz ancak birbirimize kayıtsız da kalmamalıyız.
Ayrıca sejoura yönelik eylem sonucunda sejourda gözle görülen bir iyileşme görüldü…Kış acentelerinde de onlara yönelik olmasa da iyileştirmeler oldu.Artık kimi acente çalışılan sürelerin sigortalarını ödemeye başladı,yevmiyelerde iyileştirmeler oldu ve bazılarında yevmiyelerden yapılan kaptan kesintileri ortadan kaldırıldı en önemlisi hak edişlerden yapılması muhtemel kesintilere de kimseler cesaret edemedi… Her şeyin doğal bir seyri vardır ve eylem süreci bir başlangıç oldu… Bundan sonrasını hep beraber yaşayarak göreceğiz.
Sevgili rehber büyüğümüz Selçuk Şahin’in tur esnasında kalp krizi geçirmesi durumu şüphesiz hepimizi üzdü.(Kendisine acil şifalar diliyoruz. Biliriz ki mücadele adamı Selçuk bu zorluğun da üstesinden gelecektir.) Bu üzücü olayın ardında ise sosyal güvence taleplerinin haklılığı bir kez daha ve somut olarak ortaya çıkmıştır.Tüm gününü ve enerjisini işine odaklayan ve acentenin her türlü sorumluluğunu taşıyan rehber meslektaşların sağlık ve emeklilik primlerinin çeşitli farklı sektörlerde ödediği de bir gerçektir.Yeni yasal düzenlemeye göre ise sektör dışında ve hatta başka bir acente üzerinden yapılan prim ödemeleri konusunda SGK iş ediminin yükleyicisi bulunan acente dışındakileri kabul etmiyor.Bu minvalde sevgili arkadaşlar Bağ-Kurlu ve dolaysıyla serbest rehber olarak çalışmıyor iseniz tur başında hastalanmamaya bakın veya acentelerinizle bu konuyu görüşün derim.Zira sağlıktan daha kıymetli hangi zenginlik vardır ki elimizde??

9 Eylül 2011 Cuma

……Yapım aşamasında…..yakında hizmete girecektir….

Restorasyon yapılan binaların dış cepheleri genellikle bez veya benzeri bir malzeme ile kapatılır. Bu kapatma işlemi bir taraftan binadaki değişimi dışarıya göstermeme amacını taşırken; diğer taraftan da bina dışındakilerin ilgilerini çeker , yapılan işleme karşı büyük bir merak uyandırır.Bu uygulamalarda bir de “güvenlik “ gereği de yapının yakınında bulunan kişileri koruma güdüsü vardır.Yapılmış olan işlem ancak binayı kaplayan bezin çekilmesi ile gözler önüne serilir.Restorasyon sırasında eski yapının korunmaya ve güçlendirmeye muhtaç kısımlarına gerekli müdahaleler yapılır.Eski yapıyı tehdit eden kısımlar onarılır, güçlendirilir;böylelikle gelecek yıllara daha güçlü ve daha korunaklı bir yapı elde edilmiş olur.Yapının kolonlarına ve kirişlerine yapılacak güçlendirmeler; yapının temeline yapılacak güçlendirmelere göre daha kolaydır.Yapının temelindeki zayıflık ise yapıya karakter veren unsurların muhafazası ve fakat çok zorlu bir yeniden inşa sürecine tabiidir.Bu süreçte temelin sağlam kısımları muhafaza edilmekle birlikte çürük kısımları uzaklaştırılır ve yeni yapı malzemeleri ile doldurulur.Bazen “yeniden inşa “ restorasyondan daha kolaydır.Çünkü özüne sadık kalınacak bir temel yoktur.Tüm bu işlemlere bir de düzeltme işlemini de ekleyebiliriz.Yani zamanında görev gören kısımların değiştirilmesi de pek ala olası bir restorasyon faaliyetidir. Aynı şekilde bir web sitesi tasarladığınızda içerik kamuoyuna açık olmayıp adminin panelde yapacağı işlemler dışarıdan görülemez.Bu gibi durumlarda web sayfasına girdiğinizde başlığımızdaki gibi ibarelerle karşılaşırız.Bunun anlamı basittir.”Sayfamız henüz istenilen düzeyde değildir” anlamı vardır, “içeriği bitireyim sizinle de paylaşırız” mesajıdır. Örnekleri çoğaltabiliriz; dekorasyonunu değiştirecek olan dükkan sahibi de camlarını gazete kağıdıyla veya duvar kağıdıyla kapatıp “dekorasyon değişikliği nedeniyle “ falanca tarihe kadar kapalı olduğunu yazıp içerisinin dışarıdan bakacaklara “kapatır”.İçeride olup bitenleri dışarıdan bakanlar kestiremez.Bu durum faaliyete karşı da merak uyandırır veya tüm yapılanlara “gizem” katar. Sanırım durumumuz birazcık böyle olmalı yani,yapacak çok işimiz var.Tüm olup biteni unutmayacağız, yaşananlardan dolayı camiadan vazgeçmeyeceğiz,hele haklarımızı geliştirme iradesini daha da yükselteceğiz ve ne olursa olsun, ister sayımız “az” ister “çok” olsun birlikte “büyüyeceğiz”… tükenmişlik edebiyatı yapmayacağız, kimseleri suçlamayacağız…çözümü dışarıda değil “içeride” arayacağız…unutmayın “…kabahat senin…demeye de dilim varmıyor ama kabahatim çoğu” bizim… Tüm bunları tartışırken cama da şu “dekorasyon değişikliğinden dolayı kapalıyız” yazısını asmalıyız…biliyorsunuz dışarıdan bakanlar var..olsun biraz merak etsinler…yeni dekorasyonla herkesleri karşılarız… Not:Bu arada yeniden yazmaya başladım...Sanırım ısındım bu işe...Hayırlısı...

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Rehber Dünyası…Son

Evet ,dönüp baktığımızda bir ilke imza atarken; klişe olmuş olan durumlar aynen alıştığımız üzre cereyan etmiştir. Yine başta gidenlerin başı kesilmiş,neme lazımcılar iktidar olmuşlardır.Yine” gördün mü o kadar sesin çıkmasın,o kadar önde gitmemelisin” diyenler ;yine çok üzücü olmakla beraber, haklı çıkmışlardır.Yine en başta “yürüyelim,koşalım” diyenler en başta kaybolmuş ve yürüyenler-koşanlar yalnız kalmıştır.Yine düzenin kuralları egemen olmuş “pireler filleri” yutmuştur.Herkes işinin gücünün peşine düşmüş; ideal değerler, dayanışma,birlik ve adalet duygusu yine yenilgiye uğramıştır.”Bizden bir şey olmaz”’la başlayan veya “yasa çıkmadan bir şey olmaz” diye devam eden tahliller yapılacak yöntem-tarz ve de kişiselleştirme hastalığıyla laf üreten çevreler yine bildiğimiz tarzda eleştiriler sıralayacaktır.Her şeyden önemlisi” benim hala insanlıktan bir umudum var” diyebilecek insanların önü kesilmiştir.Korku yayılarak gelecekteki meslektaşlarımıza gösterilecek yeni bir “öcü” yaratılmıştır.”Sende yaparsan onlar gibi süründürürüm” diyenlerce genç nesillere asla böylesi şeylere kalkışılmamasını öğütleyenler olmuştur.(Yalnız kimin” süründüğü” kimin ise “sürüngen” kaldığı çok tartışılası bir durumdur). Birbirine güvenme konusunda marazlı olan mesleğimizdeki güvensizlik ortamı daha da derinleşmiş; İkiyüzlülüğün, yalakalığın ve de uşaklığın daha da kabul gördüğü bir camia haline gelmiştir. Dayanışmacı eylem ruhunun yerini bireyci-dalkavuk anlayış almış oldu. Rehber camiasında acente taraftarı-rehberlik taraftarı ayrışması da gerçekleşti. Tüm sürecin sonunda bir de haklı hak mücadelesinde başı çekenlerin hal-hatırlarının dahi sorulmadığı çok yabancılaşmış bir ortam oluştu ki, tarif etmekte çok zorluk çekiyorum. Hiç birşey olmamış gibi davranabilen meslektaşların çoğunlukta olduğu gerçeğini sanırım kabullenmemiz gerekiyor.Zor da olsa…ama korkutulan-sindirilen vicdan sahibi meslektaşlarımızın da olduğunu söylemek zorundayım.
Oysa eylemin talepleri ne sektöre ne kişilere ne de kurumlara karşı idi ,asla zarar-ziyanı veya bozgunculuğu amaç edinmişti.İstenilen sadece yasal haklar ve özlük haklarıydı.Bizi asıl kıran da kendi meslektaşlarımızın dirençsizliği oldu.Eylem sırasında yanı başımızda olup hemen acente çevrelerine taze taze bilgiler servis eden;bu sayede şefinin takdirini kazanmayı hedef bilen ,eylem kırıcılığını kendisine iş garantisi olarak gören,hedefe varma adına bütün arkadaşlarını satmayı göze alan…Veya eyleme katılıp destek gösterme adına yanımıza gelip gizlice tura çıkan…Sosyal medyada tüm kış boyunca boy gösteren tüm meslektaşlar birden sus-pus olmuştur.Yaşanmış pratik kötüdür ...yapacakları yorumlardan dolayı bile işe alınmama ihtimali boy gösterince onlar da “kayboldular”. Oysa ne şevkli idiler…entellektüel ve birikimli.Sıkı işlere çalışabilen donanıma haiz. Kitleleri sürükleyebilecek retoriğe sahip bu abi ve ablalar da kayboldu…Olsun…Bu sayede” ustalaştık dostu-düşmandan ayırmakta*”…Canları sağolsun…



Eylem sona erdi ermesine mesele de bakanlık düzeyine taşındı…meseleye bir çözüm bulunacak bulunmasına da şu hayal kırıklığı ne olur bilmem…Bu yazımla blog macerama son veriyorum tüm okuyucularıma teşekkür ederim…




*Hoş geldin! Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta,dostu düşmandan ayırmakta... Nazım Hikmet


1 Ağustos 2011 Pazartesi

Rehber İzlenimlerine Devam (Takımların Son Durumu)

Sevgili arkadaşlar takımlarımızın bu yılki performansları herkesin ilgisini çekiyor. Bazı takımlar geçen yılki kadrolarının korurken bazıları köklü değişikliklere gideceğinin sinyallerini verdi bile. Bazı takım yöneticileri gelecek yılki futbol anlayışını hucüm olarak belirlerken savunma oyunu oynayacak takımlar da kendilerini belli etmeye başladılar. Geçen yıl kimi takımların ilk on birlerinin değişmez isimleri ile bu yıl yolların ayrıldığı, kendilerine alacakları karşılığında bonservislerinin takdim edildiğini duyduk. Bu ayrılıklarda yöneticilerden çok Kulüp Başkanının isteğinin önemi üzerine oldukça fazla dedikodu var. Ayrıca geçen yılki takımdan kimilerinin kadro dışı kalarak Paf takımıyla antrenmanlara devam edeceği duyuruldu.Bazı takımlarda ilk onsekiz dışında en az birkaç takımlık yedek kadronun da her an formayı giyebilecekmiş gibi hazırlandıklarını ve hazırda tutuldukları gözlemlenmiştir.Bu arkadaşlar idmanlarda kendilerini göstermeleri durumunda yine A takıma yükselme umudu ile ikiye dört top kapma çalışmaları yapmakta.Bu arada yoğun kamp dönemi içinde aşırı yükleme olmamasına özen gösterilerek takımlara moral aşılanmaya çalışılıyor.Bu nedenle tüm yöneticiler oyuncularla teke tek görüşerek adeta beyin yıkamaya çalışıyorlar.Tüm oyuncular yöneticilerine şampiyonluk yeminleri ederek; kendilerinin geçici takımların ebedi olduğundan söz ediyorlar.Tabii bir de geçen yıldan sakatlanarak bu yıl için koşulara başlayan oyuncuların ne zaman topla idmana başlayacağı ise tam bir muamma durumunda.Kimi starın basından sır gibi saklanan adlarının ancak gösterişli imza törenleriyle anlaşılacağından sezona hazır olarak transferlerinin yapılması gerekiyor.Alınan istihbarata göre kimi uyanık Kulüp Yöneticisi yaptıkları kontratlarda tek taraflı fesih haklarını gösterilecek performanstan tutun özel hayata kadar kontrolcü olmasını istiyormuş.Hatta kimilerinin formayı ancak ayrıca imzalanacak bir borç senediyle giyebilmesi gibi son derece tuhaf uygulamalardan söz ediliyor.Evet acısıyla tatlısıyla yeni sezon öncesinde tüm sporcular talepler yönünde farklı takımlara gidecek, uyum sürelerinden söz edilecek; takım savunmasının zafiyetinden dem vurulacak ve nihayet bloklar arası bağlantıların önemine atıfta bulunulacak.Kimi sporcu top cambazı kimisi defansın bel kemiği addedilecek.Tabii takım yöneticileri veya antrenörlerde de durum farklı olmayacak ve insanlarımız bu sefer de ; istikrarlı olunmasının gereğinden,Sir Alex Ferguson örneğinden ve nihayet yerli- yabancı antrenör tartışmasından bolca örnekler verecekler.Tabii bir de jübilesini yapmak isteyenlere rastlanır her sezon öncesinde bunların içinde de oyuncular olacağı gibi yönetici veya antrenörler olabilir.Sıkı bir oyuncu iseniz büyük bir takımla maç ayarlanır ve maçın 5. dakikasında omuzlara alınan oyuncu gözyaşları içinde tüm tribünleri selamlayarak sahalara veda eder.Ancak bilinir ki geçen yaz teknik direktörlük belgesi alan emekli starımız önümüzdeki yıl antrenör olarak yine sahalara dönecektir.Dönünce de tüm futbolcuların tüm numaralarını,hilelerini ve de alışkanlıklarını bilecek ama ne gariptir ki en fazla 1-2 yıl aynı takımın başında kalacaktır.
Evet biraz mizah yönü ağır basmakla beraber kış sezonuna ilişkin kadro kurma çalışmaları başladı ;yukarıda tarif edilen durumların çoğu şu an yaşanmaktadır.
Hepimize Hayırlı-Uğurlu ve de Hilesiz-Şikesiz bir sezon dilerim…

Bu Bir Veda Yazısıdır

 Rehber örgütlenmesi süreçlerinde yıllarını geçirmiş bir meslektaşınız olarak mesleki konulardaki son yazımı kaleme almaya karar verdim. ...