Değerli meslektaşlarım,
Meslek yasamız çıktığı günden bu yana herkes tarafından hem
olumlu hem de olumsuz yönleri itibariyle eleştirilmiştir. Eleştirileri uzun
uzadıya yazmanın faydası ayrı bir tartışma olsun; aslında yasayı uygulayıcıların; yani meslek kuruluşu yöneticilerinin daha da önemli olduğu görüşündeyim.
Yani seçtiğimiz kişilerin özelliklerinin yasa ve
yönetmeliklerden daha önemli olduğunu iddia ediyorum.
Ne demişler “ .. "En iyi yasa kötü uygulayıcı elinde
berbat, en kötü yasa iyi uygulayıcı elinde mükemmel olur"
Bu cümle hukuk aleminde bilinir ve bize aslında yasa ve
yönetmelik mükemmel dahi olsa uygulayıcının belirleyici olduğunu hatırlatır. Bu
sebepten dolayı doğru yöneticileri belirlemek gerekir.
Neden mi…
Ülkemizde “örgüt”-“örgütlenme” sözcüklerinin 12 Eylül
faciası sonrasında insanları ne denli bezdirdiğini/ korkuttuğunu biliyoruz. 12
Eylül silindiri tarafından ezilen insanlar ise koruyucu olma adına çocuklarını
bunlardan mümkün mertebe uzak tuttu. Politikadan, örgürtlülükten ve ilkelerden kopan gençlerimiz ise giderek ilkeszileşmeye başladı.
Buna bağlı olarak 12 Eylül
sonrası nesiller için hep apolitik benzetmesi yapılmadı mı?
Örgüt sözcüğünden de örgütten de örgütlenmeden de uzak
durulmadı mı?
Örgütsüzlük de bu toplumu bugünkü hale getirmedi mi?
Örgütsüz- ilkesiz
yığınların bugünkü durumumuzun oluşumuna katkısı olmadı mı?
Bunun yanında bir de şarkın ve ülkemizin; kendi özgül dinamikleri var.
İnsanlarımızın temel motivasyonu “çıkar”-“fayda”. ( Kollektif fayda yarar değil bireysel fayda ve yarar). Yönetici seçilen arkadaşlarımız da kültürel olarak içine doğdukları kültürel iklimden beslendiler, bu düzenin okullarına gidip; toplumsal havasını soludular. "Öğrenilen" değerlerimizden beslendiler.
Modern değerler sayılabilecek; "verimlilik- şeffaflık- hesap verilebilirlik- iletişim- üyelere sürekli bilgi akışı" gibi kriterlerin yerine; “Bal tutan parmağını yalar” gibi kriterleri tercih ettiler.
Haliyle bu durum tüm mevki- makam sahiplerine sirayet eden bir “bürokratlaşma” gerçeğini doğurdu. Yöneticilerin gerçeklerden kopmasına sebebiyet verebilecek; Yüksek ve garantili maaşları, genel sekreterleri, makam arabaları, yandaş motivasyonu ve devlet bürokrasisi ile ilişki kurma durumları ile birlikte değişim kaçınılmaz oldu. ( Sosyal medya etkisini de eklemeli sanırım…)
Yukarıdaki durumlarını analiz etmek yerine bir de on yıllardır muktedir olanların iktidarlarını
pekiştirme ve sürdürme adına kendilerini olağanüstü savunma alışkanlığı gelişti. Kazara bir eleştiri duyduklarında hemen komplocu olmanız, dış mihrak savunucusu
olmanız veya vatan haini olmanız an meselesi. Bu savunma güdüsü adına bir de çok yakışıksız-yakıştırmalar yapılıyor; “.. biz olmasak batarsınız..” veya “ ah biz nelerle
uğraşıyoruz sizin haberiniz yok..” veya “.. bunu sizden öğrenecek değiliz..” veya
“.. siz ne anlarsınız?..” gibi kibirli türevleri de var. Bir de muktedir olma ve kalma hırsı..
Bir de bu muktedirlere bağlanmış olan klikler ve yandaşları var.
Muktedirlerin sundukları/sunacakları tüm ayrıcalıklardan faydalandığı için iktidarı
cansiperane savunan meslektaşlar.
İktidarlarını devam ettirmek için de suya sabuna dokunmadan,
kimsenin ayağına basmadan, hiç dikkat çekmeden yönetimleri sürdürmek. İdare
etmek işte tam böyle bir şey. Renksiz-kokusuz idare edip gitmek…
Parça bütünden ayrılamayacağı için ülkemizdeki tüm meslek
odaları, siyasi partiler, sendikalar veya derneklerde bile durum aynı. Bu
yüzden rehber topluluğunda bu durumun olmaması şaşırtıcı olurdu.
Ülkemizdeki meslek kuruluşlarının yöneticileri yukarıda
sayılan süreçlere maruz kalarak; kişisel faydaları ve ikballerini gözeterek
yöneticilik yapıyorlar. Bu profildeki yöneticilerimiz değişiyor, dönüşüyor,
yozlaşıyor ve mesleğine ve meslektaşlarına yabancılaşıyorlar.
Bu düzenin son bulması ise ancak kendi meslek kültürümüzün
ilkelerini belirlememiz ve kalıcı hale getirmemize bağlıdır. İlkeli bir birlik
kadrosu seçerek mesleki kültürümüzün ilkelerini belirleyip bu anlayışın değiştirilmesi
gerekiyor.
Deeğerli meslektaşlarım, yazdıklarımı okuduktan sonra bugüne değin seçilmişleri ve icraatlarını lütfen bir gözönüne alarak bir düşünün. Yukarıdaki tarife uymayan beş-on arkadaşımız dışında (kendilerini tenzi ederim) hepsinde yukarıdaki özellikler belirmedi mi? Bu konuyu tartışmaya devam edelim...
NOT: Önerileri aşağıya yazalım...
Sevgiler...
Güzel anlatmışsın da başkan , anlaması gerekenler inşallah okur.
YanıtlaSilKalemine sağlık Mehmet başkanım. Her kelimesine imzamı atarım. Ama karakter de önemli bir faktör olsa gerek.
YanıtlaSilSevgi ve selarımla dostum..
İzzet Elmacı