25 Aralık 2018 Salı

Bana Arkadaşını Söyle


Değerli meslektaşlarım,
Neredeyse tüm meslek odalarımızda seçimler yapıldı ve kimilerinde yeni yönetimler oluştu; kimilerinde önceki yönetimler seçilerek “güven” tazelendi. Öncelikle tüm kurullara seçilen meslektaşlarımıza görevlerinde üstün başarılar dilerim. Umarım mesleğimiz hem yasal bilinirlik, sosyal statü ve hem de haklarımız açısından çok daha ileri noktalara taşınır.
Seçimlerde ülkemizdeki siyasi ortamdan çok da farklı gelişmelerin yaşanmadığını tespit etmiş bulunuyorum. Şöyle ki; seçim ortamlarını bilenler sıkı bir çalışmaya girerek; yasada öngörülen çarşaf liste sorununu kendi”taraftarlarının eline” bir “anahtar liste” vererek çözmüş oldular. Bildiğiniz üzre aslında çarşaf listenin mantığı seçmen üyelerin oy kabininde “hür” irade ile dilediği adaya oy verilmesinin önünü açarken; parçalı veya çok yönlü yönetim kurullarının oluşması; dolaysıyla yönetim kurullarının güçsüz olması sorununu beraberinde getirmektedir. Aslında demokratik gibi görünen bu durumun fiiliyatta uyumsuz yönetim kurullarındaki çatışma olasılığı tehlikesine karşı “anahtar liste” alınan bir önlem oldu.
Meslek odalarında göreve gelecek isimlerin belirlenmesinde ise tam anlamıyla (neredeyse tüm odalarda) belirli bir “arkadaş” çevresinin etkili olduğu görüldü. Bu çevrelerin nasıl oluştuğu sorusu ise yöreden yöreye değişiklik gösterdi. Kimi “arkadaş çevresi” yasa yapılmasından önceki dönemin “rehber dernekleri kurucuları ve üyeleri” olabilirken başka çevrelerde aynı nitelikteki işlerde çalışan  ve “iş alabilme” umudunu paylaşan üyelerden oluşan “arkadaş çevreleri” veya parlak bir akademisyen (muhafazakar söylemi de bilen; Cumhurbaşkanımızın davetine icabet etmenin "farz ve vacip" olduğunu söyleyebilen) etrafında öbeklenen “rehber dernek üyelerinin” oluşturduğu “arkadaş çevreleri” veya kendilerini “genç rehber” kategorisinde ve sürekli “genç olmayan rehberlerce” dışlanmış hisseden “arkadaş çevreleri” olarak sıralayabiliriz. İlk olarak yaşadığımız başka bir olay ise "mütedeyyin arkadaş çevrelerinin" blok oy kullanmaları oldu.  Tureb eğitim gezilerinde eğitmen-rehberlik yapan "arkadaş çevreleri" de "genç rehberlerin" blok oy kullanmalarında çok etkili oldu.
Kısaca tüm ülkemizdeki aday belirleme süreçlerinde “arkadaş çevrelerine” eklemlenme en büyük marifet olarak gün yüzüne çıkmış oldu.
Adayların dünya görüşlerinden, ilkelerinden, yürüteceği oda politikalarından, eğitiminden, görgüsünden, temsil kabiliyetinden, demokratik süreçlerin başında gelen aday belirleme seçimleri (ön seçimler)  veya temayül yoklamalarından; adayların hayata karşı, çevreye karşı , emek-sermaye çelişkisine karşı duruşundan ziyade “o” veya “diğer” “arkadaş çevresine dahil” olması önemsendi.
Yani genel merkez ataması; ön seçim mekanizmasına galip geldi.
Değerli meslektaşlarım bu kabil durumların “o” “arkadaş çevresinin” belirlediği ve yandaşların hiçbir şekilde sorgulamadan onaylamasının temel bir demokratik yöntem arızasından doğduğunu belirtmek isterim. Kendisine çok “eğitimli”, “en az bir yabancı dili ana dili gibi konuşan” ve donanımlı addettiğimiz meslek grubumuzun demokratik süreçlerini belirlemede ilkeler edinmesi gerektiğine inanıyorum. Bu durumun yazılması söz konusu olan “İç tüzük” çalışmasında dikkate alınarak; aday olma sürecinin de özellikle “iş gücü ve istihdam” gibi yetilerini kötüye kullanabilecek kişilerin ve etik dışı-yevmiyesiz veya meslek onurumuza yakışmayacak çalışma alışkanlıkları bulunan kişilerin peşinen aday olmasının önüne geçilmesinin de gerekli olduğuna inanıyorum.
Yöneticilerimizin tüm rehber camiasına “rol-model” olmak gibi bir ödevleri vardır. Ayrıca aday olma konusunda odaların tüm adaylara odaların imkanlarını kullanabilmeyi ve kendilerini tanıtma olanakları sunmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Adayların temel ilkeler ve politikalar konularında kişisel sunumlarını üyelere ulaştırabilme ve tartışma olanaklarının sunulması da gerekli olmalıdır.
 Ayrıca meslek odası yöneticiliği yapan meslektaşlarımızın zamanla birer “rehber bürokrata” dönüşme ve iktidarını ne pahasına olursa olsun muhafaza etme eğiliminin ( her ne kadar 2 dönem kuralı mevcut olsa da ) tehlikesine dikkat çekmek istiyorum. (Başkanlar için öngörülen 2 dönemden fazla aday olunamayacağı kuralı;  yönetim kurulları ve delegeler için öngörülmemiştir.)
“Seçmen” rehberlerimizin ellerine sıkıştırılan anahtar listeleri hiç sorgulamadan işaretlemeleri sorunsalı ise sosyolojik tartışmalara açıktır. Grup tanımının;” ..çıkar ve görüş birliğine sahip topluluk..” olduğu önermesinden yola çıkarak; çıkar kısmının nispeten anlaşılır olduğunu ancak görüş konusuna pek bir veriye ulaşamadığımı bildirmek isterim.
Bir “gruba” veya “arkadaş çevresine” veya “falanca şirketten iş alabilen”lere ait olmak; futbol taraftarlığında-ki;  o takıma aidiyet sahibi olmaya benzerlik gösteriyor. En büyük özellikleri “taraf “olmak oluyor. Tıpkı siyasetteki gibi; bu taraf -diğer taraf geriliminin beslenmesi sonucu herhangi bir farklı içerik sunumuna gerek duyulmadan konsolide olan gruplar taraftarlaşıyor. Tek tek konuşulsa fikir beyan edebilecek insanlar topluluğu diğer tarafa üstün gelme adına kurşun asker gibi hareket edebiliyor. Belki de galibiyet hazzı alıyor. İlginç bir durum aslında… Ardından kendi tarafından olmayana yabancılaşan rehber üyeleri ve yöneticileri söylemiyorum bile…
Son olarak da katılım oranlarının yüzde 25-35 bandında oluştuğu gerçeği aslında seçilenlerin tüm üyelerin ancak dörtte bir veya üçte bir oranda bir iradenin kendilerine ne denli meşruiyet verdiğini de sorgulamalı; oy veren-vermeyen herkesin temsilcisi olmayı hedeflemelerini gerçeğini unutmamalıdırlar.
Seçime gelmeyenlerin neden gelmediği konusu ayrı bir yazı konusudur.
Bundan sonraki seçimli Genel Kurul süreci üst kurul yani Tureb yönetim kuruluna ilişkin olarak ilerleyecek. Yine odalar arasında “arkadaş çevrelerinin” koalisyonu ile yeni kurullar oluşacak. Yeni çatı yasası konusunda kapalı kapılar ardındaki anlaşmaları/ uzlaşmaları yine bu "arkadaş çevreleri" belirleyecek...
Hakkımızda hayırlısı…
ACİL NOT: Değerli meslektaşlarım, yeni Türsab yasasında dedikodulara neden olan gelişmeler oluşacak olursa; odalarımızın, birliğimizin bir “kriz” senaryosu var mıdır?  Yani Tur tanımı değişiyorsa ve “rehberlere sadece ören yerinde ihtiyaç olacak..” veya “rehberlik fakültelerinden mezunların yabancı dil sınavına ihtiyacı olmadan Türkçe rehberlik yapabilir..” gibi düzenlemelerin çıkıyor olması karşısında ne yapacağız? Güven Parkı anıtına kendimizi mi zincirleyeceğiz? Dava açıp hukuk devleti olmanın gereğini mi yapacağız? Acil bilgilendirilmeye ihtiyacımız var…
NOT: Bu arada Anro genel kurulu yapıldı kurullara seçilen tüm arkadaşlarıma üstün başarılar diliyorum. Bendeniz ise delegeliğe aday olsam da seçilemedim… Bana oy veren tüm meslektaşlarıma yürekten teşekkür ederim..Artık bir dahaki sefere…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Bir Veda Yazısıdır

 Rehber örgütlenmesi süreçlerinde yıllarını geçirmiş bir meslektaşınız olarak mesleki konulardaki son yazımı kaleme almaya karar verdim. ...